Olağanüstü anlatılara inanmayanlardandım. Yine de etkilenirdim; inkar da edemem. Sanırım bu tip olaylar şahsi yaşanılınca bir anlam ve inanırlık kazanıyor. İnandırmak istesek de dinleyenin inanması zordur. Zira insan kulağından çok gözünün gördüğüne iman eder, haklılarda! Bilinsin istiyor insan benim gözüm şahit, kalbim de!
Balkonda oturan oğlum heyecanla “anneeee çabuk gel!”deyince koşara yanına gittim. Gökte muazzam büyüklükte bembeyaz bir bulut vardı.Akşam 19: sularında sanki gökyüzünde buluttan yapılmış beyaz değil bembeyaz bir halka yol vardı. Sadece oturduğumuz muhitin 10-15 bloğunu sarmıştı. “Anne çok ilginç değil mi?” dedi, korkuyla,evet bu saatte bu mevsimde ilginç, üstelik bulutları da hızla dağıtan bir rüzgar esmesine rağmen hiç hareket etmemesi daha ilginç! Korkmasın diye bu kadar beyazlık akşam namazını kılıp dua etmiş birinin kabul olmuş duası gibi geldi bana dedim. Nasıl ki beddualar kara bulutları çağırırsa üstümüze bu da iyi bir dua ki bembeyaz duruyor tepemizde belki rahmet iniyor korkma dedim.
Sonra kalkıp evin bütün yönlerinden buluta baktık, sadece Toki’nin üzerinde konuşlanmış, ağzını bir binaya doğru uzatmış, büyük bir semender gibi duruyordu. Tekrar balkona geldim kesintisiz seyretmeye başladım ve buluttan kesinlikle gözümü de alamıyordum. Sol tarafta bulutlar akıyor fakat bu bembeyaz bulut sabit duruyordu sert rüzgara rağmen!
Birden, bulutun semendere benzettiğim ağzından bir ışık çıkıverdi sanki dron gibi ama değil, dağınık bir ışık, pervane gibi dönerek aşağıdaki binanın çatısında kayboldu.
Oğluma dronlar ne kadar mesafeye çıkıyor dedim o da sadece “oooo çok!” dedi, birisi dron uçuruyor galiba dedim ama cep telefonumdan akşam vakti uçurulan dronların görseline bakmaya başladım.
Hiçbir görsel ve video benim salınımlanarak uçan ışığa kesinlikle benzemiyordu. Bu ışık farklıydı, sanki kanatlı bir kuş gibi hafifçe ve dalgalanarak geçen bir ışık halesiydi.
Oğluma dönerek, galiba o beyaz bulutlardan bir ufo çıkmış gibi bir şey gördüm dedim bakmaya devam ettim.
Merakım iyice arttı, bir kez daha hızla göründü bak bak ! demeye kalmadan yine o binanın aşağısına inerek kayboldu ışıktan bir tüy gibi. Bu defa evet dedim ben de ufo gördüm, ya da X- Y- W fark etmez fakat farklı bir şey işte eminim. Öylece bıraktık sohbeti.
Sabah uyanır uyanmaz ilk işim buluta bakmak oldu. Saat 9:00 sularıydı bulut biraz daha dağılmıştı. Tabi iyice önemsenecek bir hal aldı. Anlam veremeyeceğim bir şeydi. Üstelemedim yine de.
Dışarıda sert bir rüzgar vardı hala, ben de okula kestirmeden, binaların arasından gideyim, hemen varayım istedim. Yolda bir cenaze çadırı gördüm.
O derin o soğuk o çaresiz sessizliğin içinden tedirginlikle geçtim. Ölüm ne derin suskunluk. O sessiz bıçak, o karşı koyamadığımız gerçek, sanki insanların arasından geçip giderken benim de ruhuma o hüzün o durgun sessizlik işledi.
Birden tam o bulutun ağzının eğildiği binanın yanından geçtiğimi fark ettim; aaa ! dedim meğer buymuş. Azrail ziyaret etmiş, Allah mekanını cennet etsin ama her kimse dedim farklı biri olmalı.
O bulut o ışık o ...derken, o ışıklı halenin o kişinin olduğuna hükmettim. Okul dönüşünde bayanlardan birini görürsem hem başınız sağ olsun deyip kim vefat etti diye sorduktan sonra vefat eden kişi hakkında muhakkak bir şey öğrenmek istiyordum.
Yine o yoldan eve döndüm. Kenarda oturan teyzelerin yanına oturdum. Başınız sağ olsun dedim.
Acaba kim vefat etti?
Teyze, şehit var deyince irkildim!
ŞEHİT DEYİNCE o ateş vatanın kalbine düşüyor.
Sustum, demek o bulut dedim o bembeyaz o sütten halka bulut ÜMİT’İN BULUTUYMUŞ
Eve geldim hızla ahihaber.net’i açtım.
İlk sayfa haberi:
“Uzman Çavuş Ümit Öksüz'ün acı haberi Bağbaşı Mahallesi TOKİ konutlarında bulunan ailesine verildi.”