Adamın biri rüyasında dedesini görmüş;
Dede nasılsın demiş, rahatın keyfin yerinde mi demiş.
Dede de sende gelince görürsün.
Bekliyorum demiş.
Dedesine torun sormuş.
Dede son olayları nasıl görüyorsun.
Dede de buradan oraya dürbün yok ki seyredeyim.
Ben analizci miyim demiş.
Toruna ben sana buranın nasıl görüldüğünü anlatayım demiş.
Dünyada iken hiç ölmeyecek sanırdık.
Hep dünyaya çalışırdık.
Bizi dünyaya gönderen Allah bizden ne istiyor diye birbirimize sorardık, ama uygulamaya gelince nefsimizin esiri olurduk.
Günü kurtarmak için bazen ayçiçeği gibi dönerdik, bazen de bukalemun gibi renk değiştirirdik.
Bize hamalın hikâyesi anlatılırdı. Dinliyormuş gibi yapardık. Dinlemezdik. Çünkü işimize gelmezdi.
Gelelim buraya burası 2 m2 bir yer, inanan için Cennete açılan bir kapı, İnanmayan için Cehennem çukurlarından bir çukur.
Devam edeyim mi torun demiş.
Torun rüyadan uyanmış.
Dedemden haber var demiş.
İnsan için en büyük dava iman kurtarma davası.
Ne urgan ne mülk ne para...
Mülk ve parayı anlamışlarda urganı anlayamamışlar.
Hâsılı dünya dönüyor. İnsan buraya ahrete azık hazırlamak için gönderilmiş.
Kalp dairesinde nefsimizi Müslümanlaştıralım.
Sözün özü:
“Herkes nefsini Müslümanlaştırırsa dünya Cennete girmeden Cennet olur.”