Sabah 05'te çalan telefonun alarmı ile uyandık. Ersan ile Ümit kardeşlerimiz mataf alanına girip Kabe'ye yakın olabilmek ve dokunabilmek için mecburi olarak ihramlarını giyerek gece yarısından sonra otelden çıkmışlardı.
Fazla vakit kaybetmeden abdest alıp Hikmet'i uyandırdım. Elbiselerimi giyip lobiye indim.
Hikmet de abdestini alıp elbiselerini giyinip lobiye ininceye kadar geçen sürede lobide görevli Mısırlı Tantavî ile sohbet ettim.Şu Mısırlılar cim harfini niçin kâf harfine yakın keskin bir g ile nutk ederler hâlâ çözebilmiş değilim. Bir de müntehab Mursi ve 15 bin masum insanın katili Sisi'nin nasıl iyi bir insan kabul edilebildiğini anlayabilsem...
Namazın başlamasına 20 dakika kala otobüs mahattasında beklemeye başladık. Cemaat tarafından Haram'a müttecih her otobüs bizi de alır diye heyecanlandık lakin arabaların son surat gidişiyle üzüldük. Onbeş yirmi dakika kadar geçen her otobüse el kaldırıp bizi görmelerini sağlamak veya merhamet damarlarını harekete geçirmek amacıyla yolun ortasına doğru yürümemize rağmen başarılı olamadık...
Mescid-i Haram'ın ikamet sesi gelince umudumuz tükendi;çaresiz otelin mescidine dönüp sabah namazını cemaatle eda ettik...Sabah kahvaltısı sabah 06 - 10 arasında yapılabiliyordu.
Dolayısıyla önümüzdeki süreyi uyuyarak değerlendirme seçeneği daha müraccah geldi... Geldiğimiz günden bu güne kadar , günde en az altı saat uyumaya alışmış bir bedeni iki üç saat uyku ile ayakta tutmak yormuştu bizi.
Uykuya hasretimiz o denli fazla imiş ki gökgürültüsü sesli ben ve Hikmet sanki koca odada tek başımıza imişiz gibi derin ve çok tatlı bir nevm ile başka alemlere dalmış iken kapının demir kolundan çıkan acı bir metal gıcırtısıyla uyandık. Arkadaşlar işini bitirip otele dönmüşlerdi.
İkisi de haddinden fazla bir şekilde sevinçli ve heyecanlı idiler.Mutluluklarını bizimle paylaşma arzuları her hallerinden anlaşılıyordu. Ümit tasavvufmeşrep bir alışkanlıkla yapıp ettiklerini anlatmaya meyal değildi .Ancak o bile bir şeyler anlatmaya çalıştı kesik kesik ve parça parça ...
Ersan 'ın heyecanı daha ziyade idi." Taa Kabe'nin yanına kadar gittim,onu öptüm,
bütün tesbihleri duvarına sürdüm, isteseydim Hacerü'l Esved'i de öperdim ama orada acayip bir izdiham vardı adamlar o kadar sert ve kaba davranıyorlar ki bir ara beni ezecekler diye çok korktum" diye uzun uzun ve nefessiz anlatıyordu. Sesindeki mutluluk hissi beni de mutlu etti. Ne atlattıysa dinledik Hikmet kardeşimle...
Cuma namazından önce umre yapmak için otelin önündeki caddeye çıktık. Geçen taksilerden en uygun fiyatı veren Yemenli Neşwan ile gidiş /bekleme/dönüş 40 riyale anlaştık. Neşwan 25 yaşında yeni evli bir delikanlıydı. Görünüşü itibariyle çok saygılı/terbiyeli birisine benziyordu.Daha sonraki iletişimimiz tahminlerinizi doğruluğunu göstermiş oldu. Bir şirkette aylık 6000 riyal maaşla çalışırken ek iş olarak kaçak taksicilik yaptığını söyledi.Eşi de Ümmü'l Kura üniversitesinin muhasebe kısmında öğrenciymiş. Anne/baba/kardeşler/eşleri/çocuklark kısacası ailenin bütün fertleri aynı evde kalıyormuş.
Ten'im Mescidi Riyad görevimiz esnasında Mekke'ye gelince ikinci kez umre yapma amacıyla uğradığımız , Mekke ahalisinin umre için ihrama girdikleri bir noktaydı..Mekke ye en yakın Mikat Mescidi denilenilir. Haftanın ilk tatil günü olan Cuma günü bazıları bu günü umre yaparak değerlendirme seçeneğini işaretlemişlerdi bile.
Otele dönüp kirli çamaşırlarımızınnnnn̈ odamızda bırakıp abdests tazeledik.Kırmızı renkli otobüsle ikigass tünel/nafak geçip Mahatta Bab-ı Ali '⁶ uı durduk. Ersan ile Hikmet abdest almaya gidince Ümit ile biz yürüyerek birinci kat çıktık Haram'da. Zira alt kat cuma gününün yoğunluğunda olsa gerek iğne atsan yere düşmeyecek kadar fevkalade izdiham vardı.Tavaf'a başladıktan hemen sonra Ümit ile ayrıldık. Herkes münferiden tavafı bitirip Hacerü' l Esved'in bitişinde buluşmayı kararlaştırdık.
Birinci şavtın daha başında Hikmet'i arayayım diye telefonu elime almıştım ki topuğuma hızlıca sadmederek beni yere düşürdü.Neye şaşırdığımı bilemedim. Yaşlı annesine tavaf yaptıran Mısırlı halimi görünce bana acıdı. Eliyle topuğuma dokunmaya başladı. Çok üzüldüğü yüzünün aldığı biçimden rahatlıkla anlaşılıyordu...İlaveten yaşlı bayağı kilolu annesine ihsanı gönlümü yumuşattı " Önemli değil kardeşim" dedim ...
Acı hafifleyinceye kadar kenardaki cam bariyerlerin kenarında bulunan on parmak genişliğindeki yere oturdum çünkü topuğumdan dolayı yürümekte zorluk çekiyordum.Beş/on dakika sonra tavafa kaldığım yerden devam ettim.Dualar/tekbirler/tahmidler/tesbihatlar/takdisler/tehliller/mağfiret ve/afv talebini izhar eden cümleler eşliğinde tavafından sonuna geldiğim vakit arkadaşlarla konuşmak için cevvalimi çıkarmak istedim fakat her bölmeye iki defa bakmama rağmen çantada yoktu.
Aklıma oturduğum yere bakmak geldi.Tavafı bitirinceye kadar yürüme alanının yarısından fazlası namaz kılmak isteyenlerle dolup taşıyordu."Telefonu burada unuttuysam hapı yuttum!" diye fısıldadım. Mescid- Haram'ın görevli askerlerinden birisi "kaybedilen şeyler kesinlikle Mefqudâk /kayıp bölümüne teslim edilir. Gidip telefonunu kaybettiğini söylersen bulanlar polise haber verir." deyince sevindim ve ümitlendim lakin başka bir polis "araba sana mı çarptı! Raaah " dedi omuzumdan tutup beni hafifçe öne doğu iterken...
Bu arada cumanın ilk ezanı da okunmuş, herkes boş bulduğu yere namazlığı serip oturduğu için tavafın son şavtını bitirmek mümkün olmadı. Hemen alt kattaki matafa indim .Saflar arasında zorlukla yürüyerek tavafı tamamladım. Makamı İbrahim'in arkasındaki cemaatin arasında iki rekat kılacak kadar bir boşlukta namazı eda edip Mes'aya ulaştım.
Şimdi arkadaşlarla nasıl iletişim kuracağıma dair çeşitli ihtimalleri değerlendirirken kendi telefon numaramdan başka kimsenin numarasını bilmediğime hayıflandım.İçimden gelen ve bastıramadığım "Hikmet'e telefon et !" çağrısına , arkamdan aniden çarpıp beni yere seren Mısırlıya , hiç hesapta yokken Ümit kardeşimizle ayrı tavaf yapma isteğine kadar bir sürü menfî fikir nasıl da aklıma tahakküm kurdu tahlil etmeye çabalarken büründüğüm ihrama zarar vermemeye özen gösteriyordum.
Bu hissiyatın çatışmasından ilahî yardım galip geldi ," Şu olanların hepsi ilahi takdirin neticesi ve böyle olacakmış. Yüce Allah nasıl bu kadar vesaili ve vesaiti/ şartı ve zurufu bir araya getirmişse takdirin hudusu için dilerse içinde parayla alınamayacak birçok özel bilgi ve şifrelerini olduğu telefonumu da getirir!" diye imanımı dikimle ikrar esince Şeytan'ın vesvese kapısı kapandı...
Sa'yı bitirip doğrudan otele vardım. Kaldığımız 3035 sayılı odada kimse yoktu.Belli ki arkadaşlar da bana ulaşamayınca başka işlerle meşgul oldular.Muhtemel ki "hocam her zamanki gibi telefona bakmıyor!" diyerek epeyi de öfkelenmişlerdir şeklinde düşündüm.
Traş ve istihmamın arsından fırsat bulmuşken serin odada uorganın sıcaklığına bıraktığımı hatırlayabiliyorum sadece .Arkadaşlar odanın ışığını açınca uyanabildim. Hepsi de iyi kızmışlardı. "Neredesin mübarek niçin telefona bakmıyorsun ? Defalarca aradık seni; insan bir haber falan verir!" dediler haklı olarak...Yataktan yavaşça doğrulup "Sormayın başıma geleni ; bütün mevcudat bir araya gelip müşterek bir çalışmayla telefonumu kaybettirdikten sonra ayrıldılar " ben de telefonu kaybolmuş/çalınmış bîçâre bir miskin gibi ortada kalıverdim...
Hadisenin aslını öğrenince hepsi üzüldü;çeşit ihtimaller üzerine fikir ifade etti. Allah kalbime öyle bir itmi'nan vermişti ki " İnancım odur ki telefon nasıl gittiyse öyle de gelecek; hem de bu akşam inşallah!" derken en ufak bir şüphem yoktu..Akşam namazı ve yatsı namazını Haram'da kılmak üzere görüş birliğine vardık.
Vakit gelince otobüse bindik.Kendi mefkûd telefonumu defalarca aramamıza rağmen her hangi bir icabet olmamıştı.. Ersan ve Hikmet ile otobüsün dahilinde konuşurken Ümit birden" hocam telefona baktılar; bir kişi Arapça konuşuyor " diyerek telefonu bana uzattı.Zaman geçirmeden telefonu aldım .Adam; Suudi olduğunu, telefonu da görevlilerin bulup kendisine verdiğini, şayet Cin Mescidinin hemen ötesindeki difa'i medeniye /itfaiye kadar gelirsem telefonu verebileceğini belirtti.
Mutluluğum daha çok telefonun bulunması ile alakalı değildi."Allahım bana acâibi kudretini göster; gün bitmeden telefonumu bana tekraren ikram et!" yakarışına olan ilahi icabetti beni başka alemlere daldıran..Sekinet eğer yağmurla inmiyorsa bundan başka bir şey olamazdı.
Yatsı namazından sonra buluşmak için anlaştık. Buluşması kolay olsun diye ben tuvaletlerin mevcut olduğu yeri söylesim fakat adam İtfaiye önünde ısrar esince mecbur kaldık uymaya...Perşembe günü iyice öğrendiğimiz yolları köprüleri geçerek belirtilen yere vardık.Yarım saat kadar dört gözle Haram cihetine baktık. Ne gelen vardı ne giden . Bir an ben de ümidimi kaybetmek üzereydim ama
" adam telefonu vermek istemese bize numarasını vermezdi!" iç sesi endişemi gidermeye kafi geldi.
Ben adamın Suudi olduğunu öğrenince -doğrusu - kocaman bir Suburban arabayla falan gelir diye hesap ederken önümüzde küçük bir Hundai taksi durunca hayat kırıklığına uğradım
Gelen kişi 35/40 yaşlarında, köse sakallı , melez , 160 boylarında sesi gibi bedeni de gayet zayıf birisiydi. Mekke'de güvenlik görevlşiymiş.Bulana mükafat vermeye kararlıydım. Teşekkür esip çantayı açmaya çalışınca hemen karşı çıktı. :" Lütfen kardeşim! Senden teşekkür etmeni ne minnet duymanı ne de başka bir şey beklemiyorum;ancak Qllah raI olsun dersen ne makbul nimet olur bana."
Adamın yüce gönüllü müstağni davranışı karşısında nutkum tutuldu .Kafamı sallayabildim . Sekiz saat telefonumla ayrılıktan sonra buluşmak ne güzel bir manzara idi Allah'ım. Bu senin ikramı zahirindir ki çoğu vakit farkında değiliz.