TAKVA  ELBİSESİ                 

Ramazan ayını diğer aylardan ayıran en mümeyyiz özelliği, sevabını Allah’ın  vereceğini belirtiği oruç ibadetinin ve Yüce Kitabımız Kuran’ı Kerim’in inzal edildiği Kadir Gecesi’nin mevcudiyetidir. Kur’an; bu ayda ve Kadir Gecesi’nde yakın dünya semasına bir seferde inzal edilmiş, müteakiben de 23 yıllık risalet döneminde peyderpey Resulullah’ın kalbine indirilmiştir. Bu ayı diğer aylardan ayıran başka bir hususiyeti ise zekât ve sadayı fıtr’ın da bu ayda dağıtılmasıdır. Efendimiz (sav) normal hayatında cömert birisiydi. Ramazan da ise gönderilmiş rüzgâr gibiydi. Cömertlik hususunda kimse onunla yarışamazdı.

Oruç tutmak yalnızca bize has bir ibadet değildir; aksine bizden önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Bakara suresinde şöyle emredilmektedir: “ Ey İman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız!” Musevilikte, keffaret orucu olarak 25 saat süren Yom Kippur orucunu 12 yaşına giren her Yahudi tutmakla sorumludur. Bunun dışında, Yahudilerin tarih boyunca çektikleri sıkıntılara ve sevinçlere sembol olmuş özel tarihler içinde oruç tuttukları bilinmektedir. Mesela Hz. Musa’nın önderliğinde Firavun ’un zulmünden kurtuldukları zaman olan Muharrem’in 1’nden 10’una kadar tuttukları oruç, Resulullah tarafından tasdik edilmiş ve “Biz Musa’ya onlardan daha yakınız” diyerek sahabenin de tutması tavsiye edilmiştir. Hristiyanlık da Yahudilikte meşhur olan ibadetleri devam ettirmektedir. Hz. İsa, kendisine niçin oruç tutmadıklarını söyleyen Havarilerine kendisini güveye benzeterek şu şekilde cevap vermiştir: “ Güvey aralarında olduğu müddetçe oruç tutmazlar, yakında Güvey aralarından ayrılınca oruç tutacaklar!” Tanrıya yaklaşmak, özel tarihleri ihya etmek, suçların ve günahların affı için keffaret amacıyla hem Yahudiler hem de Hristiyanların oruç tuttukları bilinmektedir. Bizde meşru olmayan başka bir oruç türü de susma orucudur.

Semavi kaynaklı öğretiye göre insanı helake götüren afetlerden en önemlisi lisanın afetidir. Hz. Nebi sahabeye diline ve bacaklarının arasındakine sahip olabilene Cenneti garanti ettiğini haber vermiştir. Diğer dinlerde de dilin işlediği günahlardan uzak durmak için susma orucu meşru kabul edilmiş ve özel bir kıymet verilmiştir. Hz. Meryem’in doğum yaptıktan sonra Hz. İsa’yı kucağına alıp Süleyman Mabedi ’ne geldiğinde susma orucu tuttuğunu Kuran’ı Kerim haber vermektedir.

Havass tabakası da dâhil, ibadetle meşgul olmak nefislere ağır, fuzuli konuşmalar ise nefse hoş, kalbe hafif, dile tatlı geldiği için insanlar bu tür konuşmaların olduğu ortamlara meyleder... Hâlbuki kişi deruni bir tefekkür süreci yaşamadan hakikat yolculuğuna çıkmaya kalkarsa, azıksız bir şekilde sefere çıkmaya kalkan yolcu gibi yolda kalır, gidemez.

İşte Ramazan ayı bize bu azığı sağlayacak bütün imkânları sunuyor. Bu mübarek ay geçip giderken dirilişimizin, takvaya ulaşmanın bu ayda gizli olduğunun farkında mıyız? Aklımızı, ruhumuzu, kalbimizi, bedenimizi ve azalarımızı kirleten maddi ve manevi kirlerden arınma vesilesi olan bu ayın nasıl geçtiğinden haberimiz var mı? Yüce Yaradan’a nasuh bir tövbe ile dönmek, Misak’ta verdiğimiz kulluk sözümüze sadık kalmak için bu ayda değilse ne zaman harekete geçeceğiz !Takva elbisesini şimdi giymeyeceksek ne zaman giyeceğiz!

Hz Âdem’den günümüze ulaşıncaya kadar topluluk halinde yaşayan insanoğlunun yaratılış gayesi kulluk iken sürekli yanlış yollara sapmış, ayrı vadilerde nefsinin, heva ve hevesinin peşinde Şeytan’ın gösterdiği yollarda ömrünü tüketmiştir. Peygamberlerin tebliği neticesinde hidayete yönelen insanlık bir müddet sonra eski delalet vadilerinde kaybolup gitmiştir. Hâlbuki Kur’an’da hayatın ve ölümün kimin daha güzel ameller işleyeceğinin ortaya çıkarılması için yaratıldığı beyan ediliyor: “ O, sizden kim daha güzel amel işleyecek diye ölümü ve yaşamı yaratandır.”

Hayat, sayılı, tükenen bir servet gibidir. Bazıları bu serveti dünya hayatına dalarak heba edecek, bataklık yerlerde, sarp dağların kenarında ya da uçurumun en dibinde bulacaktır kendini. Kimileri de servetini en güzel şekilde sarf ederek hem bu dünyayı hem de ebedi ahiret yurdunu kazanacaktır. Rabbimiz bütün insanları şöyle uyarıyor: “ Ey insanlar! Rabbinizden sakının. Öyle bir günden korkun ki o gün, baba evladına, evlat babasına hiçbir fayda veremez. Şüphesiz Allah’ın va’di haktır. Öyleyse dünya hayatı sakın sizi aldatmasın, aldatıcı da sizi Allah adına aldatmasın!”.

Akıllı adam bu dünyada en güzel şekilde yaşarken ahiretini kazanmayı ihmal etmez. Nihayetinde dünya, ahiretin mezrasıdır.