Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat 

Şimdi sizlerle Tanzimat zamanına gittiğimizi hayal edelim. Batıda birkaç yüzyıldır gelişen roman ve hikaye tarzındaki edebiyat ürünlerinden bizde hiç yok. Tabii ki mesneviler ve halk hikayeleri var, tabii ki Kerem ile Aslı, Layla ile Mecnun, Arzu ile Kamber vb. aşklar var. Ama roman tarzında ilk kez ifade edilecek böyle bir öykü anlatılacak. Siz olsanız bu konudaki sorunları da eleştiren bir metin kaleme almak isteseniz nasıl bir kugu yapar, nelerin altını çizerdiniz? Hele kavuşamayan aşıkların çaprazlama ölümleri ile (trajedi tarzında) sonuçlanmış bu tür hikayeler uzun zamandır rağbette iken… 

Şemseddin Sami (Fraşiri) (1850-1904), Arnavut asıllı Osmanlı yazarı, ansiklopedist ve sözlükçüdür. Çok yönlü bir Osmanlı aydınıdır. İlk Türkçe roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ın (1872), ilk Türkçe ansiklopedi olan Kamusü'l-Âlâm'ın (1889-1898) ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî'nin (1901) yazarıdır. Yaptığı çalışmalarla devrinde Türkolojinin temellerini atmıştır. Şemseddin Sami'nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı romanı 1872 Kasım'ından itibaren Hadika gazetesinde tefrika edildi; 1873 yazında tamamlandı. (Yeni harflerle basımı Sedid Yüksel, Ankara 1964.) Talat ile Fitnat'ın aşkını anlatan roman, Türk edebiyat tarihine ilişkin birçok eserde "İlk Türkçe Roman" olarak değerlendirilir. Romantik bir romandır. Konusu bir evlilik dramıdır.

Tanzimat romancılığında, kadınların toplum içindeki yerlerini belirtme, dönemin evlilik ilişkilerini irdeleme, uygunsuz/görücü usulü evlenmelerin sorunlarına değinme konuları yaygın olup, Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat'ta da bu temalar ön plana çıkmaktadır. Romandaki en belirgin temalar, daha sonraları da sıkça işlenen kadın eğitimi ve görmeden evlenmeyle bunun acıklı sonuçlarıdır. Kitapta aşkın ve sevdanın önemi ayrıca vurgulanmıştır. Yazar, görmeden evlenmenin acı sonuçlarını basit bir teknikle, duygusal karakter çözümlemeleriyle yansıtır; gerçekçi bir romantizm içerisinde, konuşma dilini roman anlatımına yansıtmaya çalışır. Romanda diyaloglar önemli bir yer tutar. 

Talat Bey 20 yaşlarında genç bir delikanlıdır. Devlet memurudur. Her gün rutin bir şekilde işe gidip gelirken tesadüfen gördüğü Fitnat Hanım'a aşık olur. Fitnat Hanımın babalığı olan Hacıbaba tütün satmaktadır. Talat Bey, Hacıbaba'nın sattığı tütünlerin farklılığını çok sayıda kişiden duymuştur. Bir gün işe giderken kendi tütüncüsünden vazgeçip Hacıbaba'nın tütünlerini deneme kararı alır. Tütün alırken dükkânın üst katındaki evin cumbasında gördüğü Fitnat'a aşık olur. Fitnat, Hacıbaba'nın evlatlığıdır. Fitnat'ın annesi bebekken ölmüş ve kızını Hacıbaba'ya emanet etmiştir. Emanet olduğu için Hacıbaba onu laftan, sözden korumak, zarar gelmesini engellemek için dışarı dahi çıkarmamıştır. Fitnat okul hayatından sonra eve kapatılmış ve ortamdan Hacıbaba tarafından uzaklaştırılmıştır. Tüm gününü cumbada nakış işleyerek geçirmektedir. Bir gün yine Fitnat Hanım, cumbada nakış işlerken Talat Bey tütün aldığı sırada Fitnat'ı görmüş ve âşık olmuştur…

 

Bakalım birkaç alıntı ile Sami nasıl bir ifade tarzına sahipmiş;

“… gelin yalnızca güzel mi olmalı? Ben bir kızı akıllı olmadıkça, tabiatı iyi olmadıkça hiç kendime gelin yapar mıyım? Sonra benim beğendiğimi, senin beğendiğini oğlum beğenir mi bakalım? (…) Görmeden, bilmeden bir kız alırlar, hiç sormadan bilmediği bir kocaya verirler. Acaba çocuk o kızla anlaşabilecek mi? Beğenecek mi? Sevecek mi? Kız da onu isteyecek mi? Babaları, anaları işin burasını hiç düşünmüyorlar. (…) Koca karısıyla, karı kocasıyla ömür geçirecekler, ev idare edecekler, evlatları olacak, büyütecekler, yetiştirecekler. Birbirlerini sevmezlerse, anlaşamazlarsa nasıl olur? Bu bir gün değil, iki gün değil, bir ömürdür. Bir evde karıkoca arasında muhabbet yoksa o eve Allah yardım etsin. Sonra evlatları nasıl yetişecek, orasını düşünmeli artık”.

“… insan, doğası gereği, ne büyük felaketlere ne de büyük sevinçlere birden bire inanamaz. Gönül öyle bir müftüdür ki istemediği şey için kolay kolay fetva vermez. (…) Hiç insan kendi ruhuna darılır mı? (…) Kendi gönlüme böyle bir ihaneti nasıl edebilirim?”

Şemseddin Sami bu anlatısında esas oğlan Talat’ı kadın kılığında, tebdil-i kıyafet İstanbul sokaklarında dolaştırarak yaşadıklarını da anlatıyor. Acaba sevenler birbirine kavuşabilecekler mi? Uygunsuz evliliklerin sonu nerelere varabilirmiş? Kadın kıyafeti ile sokakta gezmek durumunda kalan bir delikanlı nelerle karşılaşabilirmiş? Sami bunları gayet güzel, açık bir şekilde anlatmış. Bu ilk romanın, bu ilk aşk anlatısının okunması, ille de gerekmektedir. Değerli okurlarım, daha önce okumadıysanız ve romanla birazcık ilgileniyorsanız bu ilk romanı okumanızı hararetle öneririm. Kalın sağlıcakla efendim.