Şair Evlenmesi 

Türk tiyatrosunun ilk yapıtı hangisidir diye sorsalar hemen Şinasi’nin Şair Evlenmesi oyunu aklımıza gelmeli. 1980 yılında taşındığımız Ankara’da önemli tiyatro binalarından birinin isminin “Şinasi Sahnesi” olduğunu gördüğümde merak etmiş ve kim olduğunu öğrenmiştim Şinasi’nin.

İbrahim Şinasi (1826-1871), Türk gazeteci, yayımcı, şair ve oyun yazarıdır. Türk toplumunda Tanzimat’ın ilanı ile başlayan batılılaşma sürecinin ilk ve en önemli yazarlarındandır. Türk toplumunu Batı tarzındaki şiirle tanıştıran ve tiyatro, makale gibi Batılı edebi türlerin ilk örneklerini veren Şinasi, yenilikçi fikirleri ve edebiyat sahasındaki çalışmalarıyla kendi döneminin aydınlarını etkilemiş önemli bir isimdir. Geniş halk kitlelerini eğitmek için gazeteyi bir araç olarak gören Şinasi, ilk Türkçe özel gazete olan Tercüman-ı Ahval'i, Agâh Efendi ile birlikte çıkardıktan sonra matbaa kurup Tasvir-i Efkâr adlı gazeteyi çıkarmış; tefrika, abone gibi kavramları ülkenin gazetecilik yaşamına getirmiştir. Sanatçı tiyatroyu da eğitime katkı sağlamak üzere bir araç olarak değerlendirdi ve ilk Türkçe tiyatro olan Şair Evlenmesi'ni kaleme aldı ancak bu tiyatro sahnelenemedi. Tasvir-i Efkâr Matbaası'nda kendi ekonomik sermayesiyle matbaacılık, yayımcılık yaptı; bastığı eserlerle kültür hayatına katkı sağladı. Hayatının son yıllarını Osmanlıca lügat hazırlamaya adamıştır.

 Şair Evlenmesi, İbrahim Şinâsî'nin 1860 yılında Tercüman-ı Ahvâl'de tefrika edilen ardından kitap olarak basılan töre komedisi tarzında tek perdelik piyestir. Daha önce yazılmış bazı tiyatro eserlerinin varlığından söz edilse de Şair Evlenmesi, Türk edebiyatında yayımlanan batılı tarzda ilk tiyatro eseri olarak kabul edilir. Belirli bir metne dayanmayan, oyuncuların doğaçlama yaptıkları tuluat tiyatrosundan, bir konunun metne dayalı olarak giriş, gelişme, sonuç biçiminde aktarıldığı yeni bir tiyatroya geçiş bu eserle olmuştur.

 Görücü usulü evliliğinin sakıncalarını konu alan eser, geleneksel Türk tiyatrosunun izlerini taşır. Sade ve tabii bir konuşma diliyle yazılmıştır. Oyun kişileri dönemin toplumsal yapısını yansıtan gerçekçi karakterlerdir. Konuşma örgüsü kelime oyunları, söz komikleri ve konuşma yanlışları içerir. Eser, klasik Fransız tiyatrosunun ve özellikle Molière’in etki ve izlerini de taşımaktadır. Şair Evlenmesi piyesi Türkçede noktalama işaretlerinin kullanıldığı ilk eserlerden biridir. Şinasi eserde üç noktalama işareti kullanmıştır: yay, kısa çizgi ve nokta. Bu işaretleri hangi amaçla kullandığını eserin başında açıklamıştır.

 Batılı tutum ve davranışı, kılık ve kıyafetiyle mahallede pek sevilmeyen, eğitimli olmasına rağmen saf bir yapıya sahip Şair Müştak Bey, sevdiği Kumru Hanım'la, kılavuz ve yenge hanımlar aracılığıyla evlenmiştir. Nikâh sonrasında kendisiyle evlendirilen kişinin, Kumru Hanım'ın çirkin ve yaşlı ablası Sakine Hanım olduğunu görünce önce bayılır sonra itiraz eder. Mahallelinin de işe karışmasıyla başına gelenleri kabul etme mecburiyetinde kalan Müştak Bey'in imdadına arkadaşı Hikmet Bey yetişir. Hikmet Bey'in mahalle imamı Ebulaklaka'ya verdiği rüşvetle olay çözülür, yapılan hile sonuçsuz kalır. Sonunda muradına eren Müştak Bey Kumru Hanım'a kavuşur. Ancak Hikmet Efendi birbirleriyle görüşmeden evlenmeye kalkmanın sonucunun kötü olacağını söyler. Müştak Bey'in aklı başına gelir. Eser gerek gazetede tefrik edildiğinde, gerekse kitap olarak basıldığında fazla ilgi görmemiş ve alay konusu olmuştur.

 Şair Evlenmesi’nde Şinasi, klasik Batı komedyası ile seyirlik halk oyunlarının özelliklerini bir arada sunmuştur. Böylece o, Batılı tarzda bir tiyatro oyununun milli değerleri ve özellikleri göz ardı etmeden de yazılabileceği gerçeğini göstermiştir. Batılı yazar Mr. Gibb, onun için şöyle der: “Şinasi ulemalar elinde bir oyuncak gibi olan edebiyatı, ulusun töresi ve davranış eğitimini bir araç durumuna getirdi. Bunu Batı’dan aldığı örnekle, yapmacığın yerine doğallığı koymak ve söylemek yolunu, söylenecek olanın buyruğunu vermekle yaptı.”

 Farklı sahnelerde farklı konuşmalardan birer kelime alarak tadım yapalım;

Müştak Bey: Öyle ya! Aşk ve sevgisiz evlenen geçinebilirse aşk olsun! Ya ben Kumru Hanım’ı niye alıyorum? Sonuçta sevgilim olduğu için. Ne dersin, onu delice sevdiğime akıllılık etmiş miyim?

Ziba Dudu: Ay oğul! Böyle hayırlı işlerde bulunmadıktan sonra yalancı dünyada niye duruyorum? Hele bu mürüvvetini gördüm ya! Bundan sonra yaşamak neme lazım. İstemem, istemem. Fakat gözlerim kapanmadan bir de evlatlarını ak sakallı göreydim…

Müştak Bey: Vay! Adam evlenirken utanmalı mıdır? Benim bildiğim bunun tersinedir. Her neyse! Sen hadi git, hanımı dışarıda bekleyedur. Ben de burada biraz kendi kendime utanma talimi yapayım.

Müştak Bey: … İnsan kısmının yediği bir yem var ya, adına para derler. (…) Benim gibi fakir bir şairin vereceği yüzgörümlüğü bu kadar olur.

Habbe Kadın: Ah, zavallı dertli tazecik! Önce damat beye varamadım, diye kahrından pek çok ağlamış. İşte o boş yere döktüğü gözyaşlarına acımış da şimdi de ona ağlıyormuş.

Müştak Bey: Dostum, hiç unutur muyum? Ben o dersi alıncaya kadar az mı zahmet çektim? Her neyse! Evlenmenin ilmini çok iyi öğrendim. Umarım uygulamasının güzelce yapımında hiçbir kusur etmem.

 Şinasi’nin esasen iki perde olarak kaleme aldığı fakat bazı sebeplerden dolayı ilk perdesini yok ettiği bu piyesin ikinci perdesi; bugün tek perde olarak yayınlanmış ve beğenimize sunulmuş. Görücü usulünün eleştirildiği bu piyesi “bir ilk olarak” okumak beni o günlere götürdü, ziyadesiyle heyecanlandırdı. Size de bu tatlı heyecanı öneririm efendim.