SAGLIĞINIZDA YARDIM EDEN OLUNUZ

İnsanoğlunun fıtratında mal sevgisi ve mal biriktirme hırsı vardır. 

Onun için sürekli bu dünya için çalışır, mal mülk biriktirir.

Ayrıca biriktirdiği malın, kendisine her şeyi yapma gücü vereceğini zanneder. 

Böylece ölümün kendisine gelmeyeceğini ve mal varlığından dolayı ebediyen hayatta kalacağını zannetmekte, ölümden sonrasını hiç düşünmemektedir. 

Dünyalık peşinde koşan ne kadar varlık sahibi olursa olsun fakirdir. 

Para biriktirmeyi, mal-mülk edinmeyi hayatının en büyük gayesi olarak gören, kendi malını, parasını yemekten ve yedirmekten çekinen bu kişiler; yaşarken de öldükten sonra hayırla yâd edilmezler. 

Mal, mülk sahibi olmak, onu güzel ve faydalı amaçlar doğrultusunda kullanmak; şüphesiz ki bir güzelliktir.

Hâlbuki mal, mülk ve servet hepsi geçicidir. 

Ecel gelip de ruhu bedeninden çıktığı zaman büyük bir hırsla biriktirdiği malı ve serveti geride kalacak.

Yığmakla mutlu olduğu malı kendisinde ayrılacak.

Kabir’e onunla girmeyecek.

Gecesini gündüze kattığı dünyalıklar yine dünyada kaldı mirasçılarına emanet edildi.

Babadan kalan miras mal davasına nice canlar yok oluyor.

Yaşar iken harcamaya korktuğu eksilecek diye harcamadığı malı mirasçılarını düşman ediyor..

Harcamakta korktuğu serveti kendisine yar olmadığı gibi mirasçılarının da arasını açıyor.

Dünyalık mal, mülk biriktirmekle meşgul olanlar.

Yanı başımızda yer sarsıldı insanlar torakla buluştu.

Büyün aramızda olmayanlarında gelecek planları vardı.

Gün boyu malını saydı, parasını saydı, mal varlığıyla öğündü, arabasıyla gururlandı, oturduğu binasıyla mutlu oldu.

Küçük bir sallantıyla malda, mülkte hepsi toprak oldu.

İnsanoğlu sağlığında Allah’ın kullarına ne verirse ahirette onunla gidecek.

Allah ne güzel diyor” ihtiyacınızdan fazlasını verin” diyor.

Servetini, ömrünü, Allah’ın yolunda harcayanlara selam olsun. 

Çok zengin, fakat bir o kadar da cimri bir adam, bir gece oğlu ile evinin bahçesinde oturuyorlarmış.

Bir ara oğluna; "Oğlum artık yaşlandım, üstelik hastayım, eğer ben ölürsem sana vasiyetim, malımın üçte birini ayır, fakirlere ver" dedi.

Oğlu da; "Baba ne güzel düşünmüşsün. 

Bunu sonraya niçin bırakıyorsun, sen kendin versen daha iyi olmaz mı?" dedi.

Babası: "Oğlum benim elim varmıyor vermeye, yapamam. 

Bir kuruş vereceğim zaman sanki canım çıkıyor. 

Ama ben öldükten sonra sen verirsin" dedi.

Sonra eve gitmek içi kalktılar. 

Oğlu feneri getirdi ve babasının arkasında yürümeye başladı. 

Işık babasına arkadan geldiği için adamın sırtına isabet ediyor ve önüne gölge yapıyordu.

Babası; "Oğlum önüme geç, ışığı önüme tut" dese de, oğlu ısrarla babasının arkasından yürüdü ve ışık sırtına geldi. 

Derken yaşlı adam önünü göremeyip yere düştü.

Oğlu, babasını yerden kaldırırken; "Özür dilerim baba, fakat şunu öğrenmeni istedim: insan ışığı arkasına alırsa kendi gölgesi önüne düşer, önünü göremez. 

Fakat ışık önden gider, insan onu takip ederse, önü aydınlanır, rahat eder.

İşte bunun gibi sen de hayır ve hasenatını önden gönderirsen, ahirette sana faydası olur. 

Kendinden sonraya kalan hayrın bir faydasını göremezsin, çünkü onun sevabı hayatta iken verilir.