Ülkemizde, kamu kurum ve kuruluşlarında, partizanlık amaçlı gereksiz istihdam, yani parti arpalığı, diğer bir adı ile bankamatik memurluğu hep var olmuştur olmaya devam ediyor.
Kul hakkı yetimin malı diyen yok.
Hak etmediği halde yiyen ise pek çok.
Zaten Türkçeden başka hiçbir dilde “bankamatik memuru” diye bir tanımlama yoktur.
Yabancı birisine anlamını izah etmekte zorlanırsınız, mantığı almaz, bu sadece bize özgü bir ödeme.
İnsanın onuruyla, alın teriyle, emeği ile çabası ile hak yemeden ve helalinden para kazanması ne kadar huzurlu ve onurlu değil mi?
Üzülüyorum ve acıyorum hak etmedikleri maaşları alan dünyalıklara.
Açlık sınırında üç kuruş ucuz olsun diye saatlerce ekmek kuyruğunda beklerken, çocuklar evde üşürken, gençler yurt bulamazken bol maaş iştahı hiç bitmeyenler yastığa basını nasıl koyuyor acaba geceleri dersiniz?
Bundan tam otuz yıl önce Murat Karayalçın, 1989-1993 yıllarında Ankara Anakent Belediye Başkanlığı yaptığı yıllarda.
Ne kadar zaman geçmiş olsa da sistemde işlerlik değişmiyor.
O yıllarda işe gelmeden maaş alanlar vardı da bugün yok mu daha da çoğaldı.
Âşık Mahzuni Şerif kıt kanaat geçinmeye çalıştıkları dönemde Karayalçın’a danışman olması için teklif gelir.
1990’da Ankara Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’nda güya danışman olarak göreve başlar.
Galiba bu görevde yedi ay kalır.
Kendisine çalışacağı bir oda bile gösterilmez.
Anlaşılan bankamatik personeli olarak düşünülmüştür.
Hak etmeden, emek vermeden, alın teri dökmeden kendilerine önerilen para, pul, makam ve mevkii elinin tersiyle iter.
Âşık Mahzuni de “Beni danışman olarak işe aldınız.
Ama bugüne kadar bana herhangi bir şey danışılmadı.
Hak etmediğim maaşı almak bana göre değil” diyerek, tepkisini ortaya koyar.
Mahzuni Şerif, Murat Karayalçın’a ulaşamadığından ve görüşme imkânı bulamadığından şikâyet ederek, kendisine ödenen parayı iade edeceğini söyler.
Mahzuni Şerif, “Hak etmediğim parayı almam” “Bana bugüne kadar herhangi bir şey danışılmadı.
Hak etmeden para almam” diyerek, görevinden istifa eden bir başka danışman duymadım.
Ne zaman danışman lafı duysam, rahmetli Mahzuni Şerif’i hatırlarım.
Erdemli insan için onur, paradan, puldan, makamdan ve mevkiden kıymetlidir.
Ozanlar onlar eyvallahı olmayan gönül insanlarıdır.
Ülkenin niye gelişemediği, hep batının gerisinde kaldığı, kaynakların niye hiç yetmediğine en iyi örnek, bu arpalık düzenidir.
Yanlış anlamayın, bu durum sadece bugünkü iktidar için geçerli değil.
Gelmiş geçmiş tüm iktidarlar bunu az veya çok yaptılar.
Seçim kampanyalarında çalışan partililere de bu kadrolar ödül olarak veriliyor, seçmenleri ve aileleri de bu durumdan nemalandığı için bu bir siyasi yöntem olarak hep işliyor.
Ülkemizde siyaset dedikleri bu olsa gerek, onun için dürüst, namuslu insanlar maalesef, politikada pek barınamıyor.