Üslup olarak Ahmet Mithat Efendinin en önemli romanı Müşahedat ve onun hazırlayıcısı Esrar-ı Cinayat’tır. Bence bunların ardından, sondan başa akışı ile Ölüm Allah'ın Emri gelmektedir.
Önsözünde şöyle diyor Ahmet Mithat; “…sonu en evvel söyleyeceğim. Ama diyeceksiniz ki bu halde hikâyeden hiçbir lezzet çıkmaz. Maşallah, niçin çıkmasın? Hikâyeye lezzeti yazar verecek değil mi? Bakın ben lezzet vereyim de çıkar mı çıkmaz mı? Bir hikâyeyi okuduğunuz vakit "Aman alt tarafı ne imiş, neticesi nereye varacak?" diye intizarda kalmaya bedel "Aman bunun evveli ne imiş, bu netice neden çıkmış?" diye işin evveliyatını arayacaksınız. Bazıları diyorlar ki İstanbul'da roman, yani imkân dahilinde hikâye tasvir ve tahririne ben başlamışım. Bu hüsn-i zanna teşekkür ederim. Öyle ise mukaddimeden evvel neticeyi gösterip de erbab-ı mütalâaya mukaddimatı aratmak yolunu dahi -hem de bihakkın- ben açmış olayım.” Hem de ne lezzet vermiş, bugün bile keyifle çeviriyorsunuz sayfaları…
Ensesi Yamalı Kanlı Mustafa Paşa’nın Eyüp’teki konağında ve bu konağın kalabalık kadrosu arasında geçen hikâyede, bir kadının saplantı derecesindeki karşılıksız aşkı uğruna çevirdiği entrikalar konu edilir. Kendisinden on yaş küçük Sıtkı’ya âşık olan Behice’nin karşısına bir rakip çıkar: Paşanın genç ve gözde cariyelerinden Sinesaf. Edebiyatımızda pek çok ilkin kalemi olan Ahmet Mithat, Ölüm Allah’ın Emri’nde, zaman akışını tersine çevirerek hikâyenin sonunu başta yazar. Buna rağmen merak unsurunun baştan sona canlı kaldığı eserde, arzularını çekinmeden ortaya koyan Behice’nin ağzından kadın erkek ilişkilerini şekillendiren yaygın örf ve âdetler de mercek altına alınır.
Ölüm Allah'ın Emri’nde Sinesaf adlı cariyenin başından geçenler anlatılır. Behice Hanım’ın entrikaları sebebiyle Sinesaf Hanım büyük sıkıntılar yaşar. Bu hikayede vak’a halkaları bir araya getirilirken alafranga hayatın izlerini de görürüz. Mustafa Paşa adındaki şahsın konağında alafranga yaşam görülür:
“Mustafa Paşa bile alafrangalığa başlayıp Melek ve Pervane isminde olan iki odalığıyla Sinesaf ve Perende isminde olan dokuzar onar yaşında iki küçük halayığa çalgı öğretmeye ve okumak yazmak talim etmeye başlamış idi.”
Ölüm Allah’ın Emri’nde alafranga müzik, Tanzimat modası olarak gösterilir:
“İstanbul'da Tanzimat'ın hüküm ve kuvveti arttıkça alafranga âdetlerin dahi taammüm etmiş olduğu malûmdur. O zaman Mustafa Paşa bile alafrangalığa başlayıp Melek ve Pervane isminde olan iki odalığıyla Sinesaf ve Perende isminde olan dokuzar onar yaşında iki küçük halayığa çalgı öğretmeye ve okumak yazmak talim etmeye başlamış idi.”
Fazıl Gökçek’e göre; Ahmet Mithat Efendi yenilikleri denemekten hoşlanan bir yazar. Hikâye ve romanlarının birçoğunda farklı anlatma yöntem ve tekniklerini deniyor. Daha ilk hikâyelerinden biri olan “Ölüm Allah’ın Emri”nde, bir çeşit meydan okumayla, bir hikâyede bir olayı başından başlayıp sonuna doğru anlatmanın bir çeşit kural ve adeta bir esaret hâline gelmiş olduğunu, kendisinin bu hikâyede bunu değiştireceğini, olayı sondan başa doğru anlatacağını söylüyor mesela. Bunu hakkıyla gerçekleştiriyor da. Bir taraftan hikâye anlatırken diğer taraftan anlatıyı oyun haline getiriyor. Bugün postmodern anlatının çok sevdiği anlatma oyunlarının birçoğunu onun eserlerinde görüyoruz. Kendisini yazar olarak metne dâhil etmesi, okuyucuyla diyalog halinde olması, başka deyişle okuyucuyu de metne katması vb. Ahmet Mithat Efendi’nin açtığı yol derken kastettiğim, onun meddah anlatısından, eski hikâye anlatma geleneğimizden ve Batı’dan öğrendiği roman türünden yararlanarak kurduğu yeni anlatım dili ve tekniğidir. Bu özgündür, yani anlatım diliyle, üslubuyla, tekniğiyle bize özgüdür.
Ahmet Mithat diğer Tanzimatçılar gibi olaylara yön veren bir hareket adamı değil halkı eğitmeyi amaçlayan bir hizmet adamıdır. Bu sebeple ömrünü hep eser yazmakla geçirmiştir. Tanzimat döneminin en fazla eser veren yazarıdır. Kendisine döneminde “Oniki beygir gücünde bir yazı makinesi” denmesi tesadüf değildir. Onun düşüncesi memleketin ilerlemesi ve uygar bir toplum olmanın temel şartı okumaktır. Geniş halk tabakalarının eğitimi için eserler yazmış olan Ahmet Mithat, sanatı da ikinci plana itmiştir. Kullandığı dil ise amacına uygun olarak halkın anlayabileceği sadeliktedir. Denilebilir ki Tanzimat sanatçıları içinde halka yaklaşabilen bir üslubu bulan Ahmet Mithat’tır. Bu yüzden çağdaşı Ali Suavi, Şinasi ve Ziya Paşa gibi O da bir kelimenin Türkçesi dururken Arapça ve Farsça karşılığının kullanılmasına karşı çıkmış, böylece Şemseddin Sami ve Ahmet Vefik Paşa’dan sonra Milli edebiyat akımının öncülerinde olmuştur.
Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü’ne göre; Ölüm Allah’ın Emri’nde hikâyeyi sondan başa doğru anlatarak ve bunu nasıl yaptığını okurlarıyla da paylaşarak modern hikâye ve romanda üst-kurmaca yönteminin de ilk örneğini o vermiştir. Bunu daha sonra Müşahedat’ta geliştirerek Tabiî/natüralist romanın bir örneğini denemeye kadar vardırmış, böylece edebiyatımıza bugün de üzerinde konuşulan orijinal bir eser kazandırmıştır.
Selçuk Çıkla’ya göre; İlk telif hikâye ve roman yazarlarımızdan biri olan Ahmet Mithat Efendi’nin de erken dönem Türk romancılığında, benimsediği, kendine has bir yazma anlayışı söz konusudur. Bu anlayış hem klasik edebiyatımızdan gelen hem de Batılı romandan alınan bazı yöntemlerle harmanlanmış bir yöntemdir.
Karaburgu’ya göre; Devrin pek çok yazarı kölelere ölümlü sonlar hazırlarken Ahmet Midhat Efendi, kölelerin sevdiklerine kavuştuğu ve mutlu sona ulaştıkları kurgularda bulunur. Ahmet Midhat Efendi’nin Ölüm Allah’ın Emri’ni devrin diğer eserlerinden ayıran temel özellik budur.
Bu kısa ama özel anlatıyı ne yapın yapın okuyun.