En sevdiğin Türk yazar ve eser nedir deseniz yanıtım tereddütsüz Ahmet Midhat Efendi’nin Müşahedat’ı olur. Yazarın kendi adıyla roman kişileri arasına katıldığı ve diğer roman kişileriyle "birlikte" kaleme aldığı Müşahedat, modern hikaye ve romanımızın ilk örneklerini veren Ahmet Midhat Efendi’nin en ilginç eseridir. Romanın aynı zamanda okuyucuları olan roman kişileri, kurguya zaman zaman müdahale eder ve değişikliklerin yapılmasını sağlarlar. Dolayısıyla romanda okuyucular da metnin oluşumuna katılmış olurlar. Yazarın Natüralist bir roman örneği olmak üzere tasarladığı Müşahedat, romanın yazılışını aynı zamanda romanın konusu haline getirmesiyle o güne kadar Berna Moran’ın belirttiği gibi- dünya edebiyatında da örneği görülmeyen bir teknikle yazılmıştır. 1890-1891 yıllarında “Tercüman-ı Hakikat”te yayımlanıp daha sonra kitap olarak basılan “Müşahedat”, Türk ve dünya klasiklerinden çok ayrı bir teknikle yazılan ve bu yönüyle, Ahmet Mithat Efendi’nin diğer eserlerinden oldukça farklı bir tarz gösteren bir romandır. Tanzimat dönemi Türk romanının en sık işlediği konulardan biri olan "yanlış Batılılaşma" probleminin Osmanlı vatandaşı gayrimüslimler arasındaki görünüşünün bir Osmanlı-Türk yazarının bakış açısından sergilenmesi ise bu romanı ele aldığı konu bakımından da ilginç kılmaktadır. Bakınız Ahmet Mithat, bu eseri için bizzat neler söylüyor; “Okuyucularıma natüralist tarzda bir roman sunmak için hayli zamandır düşünüp durduğum halde roman, hem de daha mükemmeli, tasavvura sığamayacak bir doğallıkla fiilen ve maddeten ayağıma kadar geldi. Daha garibi şu ki güya ben de roman kahramanlarından biriymişim gibi romana karıştırılmaktayım. Böyle yazarın, velev ki yalnız seyirci ve tanık şeklinde olsun, romana karışması Avrupa’da dahi görülmüş şeylerden değil. Bu romanı kaleme aldığım zaman okuyucularım ne kadar beğenecek, memnun olacak diye düşündükçe sevincimden coşuyorum.” Moran, Müşâhedât’ın yeniliğini üç başlıkta toplar: Birincisi, Ahmet Mithat Efendi’nin kendini romandaki kişiler arasına koyması; ikincisi romanın yazılma eylemine roman kişilerini de katması; üçüncüsü ise “romanın yazılışını romanın konusu haline getirmesidir” Ahmet Mithat Efendi, okurla iletişim kurduğu aşağıdaki bölümde, alımlayıcının çevresine karşı daha duyarlı olması yönünde çağrıda bulunarak onun düşüncesini yönlendirmeye çalışır: “Ey, taze fasulyenin okkasını yirmi beş paraya almak isteyen kari. Hiç hatırınıza getiriyor musunuz ki, bahar gecelerinde, saat altı yedi raddelerinde, siz tatlı uykuda iken, yarın mutfağınıza girecek sebze, böyle, baş, kıç, altlarında sekiz on bahçıvan, sizin gibi rahat hâbı istihsale çalıştıkları hâlde, üç kişi kan tere batmış kürek çekerek ve dördüncüsü olan dümenci ise, gecenin serinliğinde üşüyüp, titreyerek, deniz üstünden geliyorlar.” Ahmet Mithat Efendi sadece bir roman kahramanı olarak yer almaz eserlerinde. Romanlarının kahramanları da kendisinden belirgin izler taşır. Ahmet Mithat Efendi’nin Müşahedat’ta kendisinden övgüyle bahsettiği Seyit Mehmet Numan, zeki bir tüccardır. Abbas Paşa’nın Mısır valiliği sırasında İstanbul’a gelmiş ve kendisine memuriyet teklif edildiği halde kabul etmeyerek ticareti tercih etmiştir. Seyit Mehmet Numan’ı yazar için önemli kılan asıl şey, pek çok kişi için muteber bir meslek olan memuriyeti kabul etmeyişidir. Seyit Mehmet Numan, bu karardan dolayı şaşkınlık yaşayan yazarın bu şaşkınlığını şu cümlelerle azaltır: “Azizim! Devlet memuriyetini doyumluk diye, mek’el diye telakki etmemelidir. O, bir kesb ve kar değildir. Bir şereften ibarettir… Maişet denilen şey ailenin umumiyetle müşterek olduğu bir keyfiyettir. Ailenin maişeti, ziraat ve ticaret, şimdilerde Mısır’da teessüs ve terakkisine ziyade gayret olunan sanayi gibi şeylerle taht-ı temine alındıktan sonra, o familya bilahare hizmet şerefiyle teşerrüfe gerçekten ehliyet ve istihkak gösterebilecek evlat yetiştirmekten de aciz kalmaz… Hikmet-i hükümet ve hakayık-ı siyaset dahi bir memleket kibarının mevarid-i servet ve samanla iştigalde bulunmasını iktiza eder. Çiftçilikte, çobanlıkta imalatta ahz ve itada yalnız aceze-i mesakin bulunacak olup da kibar ahali bunlardan baid kalacak olursa, o mevarid-i servet ve saman yavaş yavaş körlenip gitmez mi?” (…) Muhabbetin bu türlüsünde iki taraf için de hiçbir tehlike, hiçbir zarar olmayacağı gibi tarafların ikisi için de selamete ermeye vesiledir. Karı kocalık âleminde dirlik, düzenlik denilen şey de muhabbetin bu türlüsüyle garantiye alınmış olur. Kadınlar, “Sevip varma!” derler. Hakları da vardır. Öyle çıldırasıya muhabbetlerle başlayan evliliklerin devamı pek az görülmektedir. Gerçi bizde birbirine âşık olarak evlenmek pek yaygın değilse de kadınlarımızın dikkatli nazarları daha çok nadir örneklere çevrildiğinden, bu hikmet dolu sözü söylemişlerdir. Avrupa’daysa “Sana taparım, senin için ölürüm, ömrümü senin yolunda harcayacağım!” gibi sözlerle aşkla gerçekleştirilen evlilikler pek çoktur. Ancak bunların da büyük bir kısmı, balayının sona ermesiyle birlikte tadını kaybediyor ve karı da koca da kendilerine başka gönül eğlenceleri bulmaya kalkışıyorlar. Müşahedat, Ahmet Mithat Efendi’nin roman türüne dair düşüncelerini kurgu içinde dile getirdiği, yeni anlatım teknikleri denediği ilgi çekici kurmacalarından biridir. Romanın karakterlerinden biri, bizzat yazar kimliğiyle Ahmet Mithat Efendi’dir. Hikâyesini kaleme aldığı kişilerin hayatına girerek onlarla istişare hâlinde bu romanı yazar. Onlardan gelen itirazlar ve eklemeler doğrultusunda metni yeniden şekillendirir. Bir taraftan karakterlerin başından geçen olaylara tanık olurken bir taraftan da yazılma sürecine kendi karakterlerinin de dâhil olduğu bu romanın yazılma hikâyesini okuyacaksınız. Ahmet Mithat’ın romanları üzerine söz söyleyenlerin bir kısmı eserlerindeki yeniliklere bir kısmı da tematik ve kurgusal niteliklere dikkat çekmiştir. Nüket Esen’e göre Ahmet Mithat, kalıpları aşıp aykırı bir duruş sergileyebilen, devamlı özgüvenli, yazdıklarının özellikleri itibariyle ilk Türk romancısıdır. Bu yazarı ve özellikle Müşehedat’ı ne yapın yapın bir an önce okuyun. Benim gibi bir Ahmet Midhad tiryakisi olacaksınız…