Münzevi Mektuplar

Kırşehir

Merhaba Mehmet,

Benim güzel dostum, münzevi kale’m.

Teknoloji uzağı yakın etti diyorlar fakat ben kabul etmiyorum. Bu yakınlık dedikleri şey bana çok soğuk ve anlayışsız bir algı yanılması gibi geliyor. Yakınlık daha sıcak daha içten daha hal bilir bir şey iken sen de farkındasın kimse kimseyi anlamadığı gibi kimse kimseyi umursamıyor.

İyi misin Mehmet, desem,’’ iyilik nedir ki Canan?’’ derdin; sorduğuma pişman olacağım cümleler kurmadan bu mektubu tamamlamayı umut ediyorum.

Telefonla arayıp ‘’nasılsın?’’ demeyeli çok oldu. Gerçi buna bizim ihtiyacımız yok, sanki kapağını açmadan okuyabildiğimiz bir kitap gibi kalplerimizden eminiz. ‘’Hayat işte!’’ der geçersin…

Ben anlarım.

Sesini özledim aslında Mehmet, o dost o yalansız o kuşatıcı o burada bir kapın var burada bir kalen var burada bir sen var diyen sesini. Sesin içerde kaya kıran, sesin usulca bir rüzgar, sesin kederin ‘’la notası’’, kısık bir isyan, dumanlıbir dağ , bir bulut arkasında gölgeli bir güneş, içeride patlayan bir yanardağ, sesin…yeraltı ırmağı…sesin…

Yeryüzüne çıkmayacak mı sesin ?

Mektubun geldiğinde dedim ki:Kafka'nın Milena Jenenska'sına ya da Romeo'nun Juliete yazdığı bir mektup değildi bu. Asırlardır beklediğim bir aynayla konuştuğum, düğümleri çözen bir nefes gibi ve evet, yalnızlığıma inen bir ayet, taşlanmış yüzlere örtü, açık yaraya merhemdi o mektup.

Derin bir gurbetin koynunda, yapayalnızlıkta geldi mektubun. Geldi ve bütün duvarlarını yıktı yalnızlığın. Beni yalnız hatta yapayalnız bu mektupla baş başa bıraksınlar istedim. Böyle istedim. Mektubu okudukça harf harf, kelime kelime, cümle cümle inşa ettiğin alemde tarif edilemez bir diriliş yaşadım. Yeniden seyrettim külünden dirilişini bir ankanın ...Terleyen alnımda açan gülün goncasını kimse görmesin, esirgesin ve bağışlasın Rabbim, dedim. Avucumdaki dost mührü sakladım.

Dilimde yarası taze acılarla, sessiz ve hıçkıran bir nabızla kaç kere okudum şu şiirini, bilmiyorum.

''recm edilmiş kelimelerle konuşalım ki /ağzımız taş görsün sevgilim

mürekkebi dağılır ağzımızdaki son surenin/gözlerimiz uçuklar

bileğini kıra kıra dağa koşan/bir çocuk kadar dayanırız acıya

şehrin dişine dokunuruz belki ihtiyar evler gibi'' okudum ve sustum.

Ihlamur toplamaya gittiniz mi?

Köyünüz dünyaya cook uzak aklımda kurtarılmış bir toprak parçası gibi duruyor. Ne şanslısın, benim gidecek bir köyüm bile yokken, senin arkana bakmadan gideceğin bir ülken var.

Hani ikimiz bir mağara bulup 300 sene uyuycak buna 9 yıl daha ekleyecektik. Derin bir uyku verecekti Allah, şehirdeki zulüm bitene kadar kalacaktık orada. Bizi unutup bizi sustular Mehmet uyan dediğimde şehre ekmek almaya gidecek fark edilmeden dönecektin.

Dünya eski dünya değil, kaç yüzyıl geçmiş, kaç kral eskimiş, kaç gün doğmuş batmış belli değil, sanki Hayyam gibi efsane söyleyip tekrar uykuya dalmışlar gibi diyecektin…

Hayal buya gülerdik çocukça.

Uyuyup kaldık aslında Mehmet. Sen köye gidip tekrar dönene kadar bu gürül gürül akan hayat ırmağı kutsal olan ne varsa sürükledi götürdü.

Saatler geceye siyah geniş kanatlarıyla uçuyor, sen ne yapıyorsun kim bilir? Ferhat kayaları kırarken sen sessiz bir hançerle kalbini usta bir dülger gibi yontuyor musun yine ?

Değil mi Mehmet, hangi mürebbi acıdan daha mahir ve hangi vaaz ölümden daha ikne edici?

-20 dakika sonra-

Evet Mehmet, ara verirken düşündüm de, bizim bu çölde iki nehir gibi buluşmamız bundandır. Bu metruk şehirlerde nasıl olduysa yedi yıl evvel karşılaşmış, görür görmez sevmiş iki gurbet yolcusuyuz biz. Kalbimizin içeri doğru açılan kapıları artık sürgülü. İbrahim gibi ateşi de tattık, İsmailce boynumuzu da uzattık aşka. Dünyayı tanıdığımız gün başlayan bu suküt çağımızda teknoloji hangi yakınlığı getirebilir bize, biz artık kelimesiz de konuşur cümlesi de ağlarız.

Biliyorum ‘’Ahrep’’ olmuş yüreğini sadece kırlangıç sürülerinin çığlığı heyacan verebilir, benim dostluğun ve samimiyetin hakkını veremediğim bu acemi mektubumu bağışlamanı dilerim.

Henüz dilinin bağı çözülmemiş kalbime gülümse !

Birazdan Feyruz’u dinlerim bir cigara yakarım, mum da zaten geceye veda etmek üzere, güzel insanım ey iki cihan dostum yüreğinden öperim.

Sükunet ve selametle…

Canan Dostun.

(CANAN KÖKSAL)