Meyhanede Hanımlar

Türk edebiyatının en üretken, mizahi yanı en kuvvetli yazarlarından Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 1924 yılının 6-13 Temmuz’u arasında Son Telgraf gazetesinde tefrika edilen Meyhanede Hanımlar’ı Cumhuriyet’in ilan edilişinin ardından toplumsal yaşamda daha da görünür olan kadınları merkezine alan, eğlencesi ve kavgası bol, kahkahası eksik olmayan bir hikâyedir.

Hüseyin Rahmi Gürpınar Meyhanede Hanımlar’da Cumhuriyet sayesinde kadınların kazandığı özgürlüğün sosyal hayata yansımasını, çerçevesini kimsenin tam olarak bilmediği içki yasaklarını, sanatta taklitçiliği mizahi bir dille hikâye eder. Meyhanede Hanımlar’da, Mazhar Osman, Turşucu Cemal, Şehir Tiyatroları gibi dönemin popüler kişi ve konularına da değinilmekte.

Bahriye Hanım, kocasıyla beraber, Apostol’ün gazinosuna gider. İçki yasağının gölgesinde de olsa felekten bir gece çalacaklardır. Fakat Garson Niko siparişleri alır, köşedeki ihtiyar yasaklandıkça lezzeti artan rakının keyfini çıkarırken, Bahriye Hanım’ın bazı hususi sebeplerden dolayı hiç hoşlanmadığı Meliha Hanım ile eşi Nebil Bey gazinoya teşrif eder. Bu gece biraz olaylı sonlanacaktır.

Öykü, Bahriye Hanım ile kaynanası arasında geçen bir tartışmayla başlar. Ardından Bahriye Hanım ve eşi Şehri Bey ile Adalet Hanım ve eşi Ferdi Bey Apostol’un gazinosunda buluşup içmeye başlarlar. Cumhuriyet ilan edilmiş ve kadınlara birtakım özgürlükler verilmiştir. Bahriye ve Adalet hanımlar bu özgürlüklerin tadını çıkartmak istemektedirler. Meyhanede bolca içip yüksek sesle şarkı söylerler. Taşkınlık yaparlar. Bu arada, bir köşede demlenmekte olan ihtiyar sarhoş, içki yasağına, kadınlara, zamane insanlarına dair fikirler geliştirmekte, uzun uzun konuşmaktadır. Gece ilerlerken, meyhaneye Meliha Hanımlar gelir ve ortalık karışır. Çünkü Bahriye Hanım, Meliha’nın kendi kocasında gözü olduğunu düşünmektedir. İçkinin de etkisiyle, bu iki kadın birbirlerine çok ağır küfürler ederler. Büyük bir kavga çıkar. Meyhane harap olur. Zabıta gelir ve rapor tutar. Öykünün olay örgüsü son derece gevşektir. Öykünün odaklandığı tek bir mesele yoktur. Bahriye, kaynanası ile didişirken bir yandan da Meliha’yı kıskanır ve meyhanedeki sarhoş, Batılılaşmanın nasıl mümkün olacağına dair fikirler ileri sürer. Bahriye de kadınlara dair son derece “çılgın” düşüncelere sahiptir.

Küçük bir alıntı;
“Kadınlar erkeklerini dövecekler. Kadınlar, asırlarca çektikleri Asya’ya has esarete tepki devrindedirler. İntikamlarını alacaklar. Paşalar, beyler, efendiler Ankara’da değil, gökyüzünün en üst katında meclis kursalar Havva kızlarıyla baş edemeyeceklerdir. Muharebeden sonra erkek azalmış, kadın çoğalmışmış. Daha iyi ya! Demek ki sayıca erkeklere galibiz. Bizim dediğimiz olacak.”

Öykünün odağında Bahriye Hanım yer alır. Bahriye Hanım, son derece yenilikçi, toplumun âdetlerini sorgulayan, kaynanası ile durmadan didişen, kocasına karşı çok insafsız, şirret bir kişiliktir. Aşağıdaki gibi tanıtılır:
“Sol gözü biraz şehla fakat tatlı… Saçlar siyah astragan kıvırcıklığında… Kirpikler ince bir teyelden sökülmüş ibrişim gibi büklüm, büklüm… Beden beyaz, uzun, narin, asabi… Kocasını zeklendiği vakit dilini çıkarmak âdetidir…”

Aşağıdaki satırlar ise, kaynanasının gözüyle Bahriye’nin tanıtılmasıdır:
“Yine oğlumu vır vır yiyip bitiriyor… Ne tahammüllü erkek bilmem ki… Geçen günü kocasına iskarpinlerini bağlatıyordu. Evet ayağını ta burnuna uzatmış bağlatıyordu. (…) Ana ol da gel buna dayan bakalım… Kızınca arsız mahalle kızları gibi dilini çıkarır. Edepsizin ekmekçi küreği gibi (eliyle işaret ederek) nah işte bu kadar uzun dili var. Görseniz iki dudağının arasından bir yılan fırladı sanırsınız.”

Gerek Bahriye’nin gerekse sarhoşun yer yer bir filozof gibi konuşturulduğuna şahit oluruz. Bu da yazarın öykü dili açısından olumsuz (eksiklik) olarak yorumlanabilir:
“Aman yavaş gel cadı. Hâlâ Sultan Aziz zamanı zihniyetiyle yaşıyorsun. Bundan sonra kocalar karılarını değil, isterlerse karılar kocalarını boşayacaklar. (Zevcinin arkasına iki yumruk indirerek) Kadınlar erkeklerini dövecekler… Kadınlar asırlardır çektikleri Asyai esaretin aksülameli devrindedirler. İntikamlarını alacaklar…”

Gürpınar, zabıta raporunun dilini büyük bir başarıyla taklit etmiş:
“Şehri bey zevcesi Bahriye ve Nebil bey zevcesi Meliha hanımlar Apustol’un meyhanesinde sükrühal olarak aralarında mütehaddis bir kıskançlık yüzünden yekdiğerini sebbüşitem ve darba kıyam ve içki şişelerile meyhanenin camlarını şikest eylemelerile ve ilah…”

Eğlencesi ve kavgası bol, kahkahası eksik olmayan bu hikayeyi bir oturuşta okumak size de hoş gelecek diye düşünüyorum.