MADEN OCAKLARI ZEHİR SAÇIYOR

Sermayeye maden ocakları işletme ruhsatı verirseniz.
Başınıza gelenlere de kader demeyin.
Madenci kapitalistlerin tanrısı para.
Tanrısı, ilahı para olan sermeye, ne insanlara acır, nede insanların kullandığı doğaya.
Çevremizi ve doğamızı en çok kirleten bu maden ocakları gözden geçirilmeli.
Felaketler gelmen önlemleri alınmalı.
Kırşehir dağları işgal altında.
Köylünün tarım alanları, hayvan yaylım meraları, korkunç şekilde tahrip ediliyor.
Doğa korkunç şekilde maden sermaye elinde yok oluyor.
Bu maden ocaklarına ruhsat verilirken neden orada yaşayan köylüye sorulmuyor.
Ankara’da satıl alınmışların verdiği ruhsatlar neden engellenemiyor.
Köylü sindirilmiş ses veremiyor, yöneticiler masa başında evet diyor.
Maden kazaları Gözünü para hırsı bürümüş kapitalist yamyamların emekçilerin hakkına çökmesi.
Ekonomiye katkıymış katkı onlarca cansız beden mi?
Yine acı yine gözyaşı.
Ekmek uğruna maden ocağı altında kalan canlar.
Mutlu hayat çocuklarının geleceği için yerin altında çalışan madencilerin ölümü ülkeyi yasa boğsa da hayat devam ediyor.
On binlerce toprağın altında cansız bedenler bekliyor.
Umutla bekleyen yakınları belki Allahtan umut kesilmez deseler de milyonlarca toprak canlı bedenlerin üzerinde kaymış bekliyor.
Ülke genelinde o kadar çök maden kazalıları oluyor ki.
Buraları denetleyici kurumlar ne yapıyor.
Maden işleticilerinin suçu neden örtülüyor.
Ülkede ne zaman bir maden faciası oluyor işte o zaman maden ocakları akla geliyor.
Kazalı ölümler olmadan neden düşünülmüyor.
Kazalar yaşanmadan önce tedbirler neden alınmıyor.
Unutulmasın ki kazadan kaçınmak kadere dâhildir.
Erzincan’da göstere göstere gelen kaza, işleyişi bakımından “cinayete teşebbüs ”tür ve Allah göstermesin, Erzincan’daki dokuz canımızdan biri bile hayatını kaybetse bu işin teknik adı “cinayet” olmalıdır.
Yapanın ve göz yumanın aynı anda suçlu kabul edildiği bir ülke hayal etmek hakkımızdır.
Doyumsuz kapitalist sermaye dünyanın bir ucunda geliyor.
Madenlerimizi sömürüyor bize ne mi kalıyor acısı ve zehir.
Toprak, bizim toprağımız.
Maden ocağı, bizim maden ocağımız.
Madende çalışanlar, bizim insanlarımız.
Ancak şirket yabancı.
Çıkan altının kaçı bu devlete kalıyor dersiniz.
Bizim toprağımızda bizim maden ocağımızı bizim insanlarımızla işleten yabancı şirketlere “hayır” diyelim.
Kendi altınımızı kendimiz çıkaralım demek, kendi felaketimizi kendimiz yaratalım demek değildir.
Millileştirsek de millileştirmesek de...
Madenciliğin temel ilkesi “ Çevre, doğa ve insan, kazanç hırsının önündedir” olmalı.
Erzincan’daki maden sahasındaki toprak kayması, elde ettiği tatlı kârın üzerine daha da tatlı kârlar eklemek isteyen gözünü para hırsı bürümüş kapitalistlerle onların çevreyi ve insanları hiç görmesine bilerek ya da bilmeden, kasıtla ya da hata en yol veren bürokrasideki “zadelerin suçudur.
İsmet Özel’in “Görevi başında uyuklayan bir askerin idam edildiği bir ülkede yaşamak istiyorum” cümlesi geliyor aklıma.
Bugün hatırlanır devlet oraya gider, ölenlere başsağlığı dilenir, acılar ailelere kalır.
Günler, aylar, yıllar sonra unutturulur.