KORONAVİRÜS VE MEDENİYET ANLAYIŞI

Avrupa ve Amerika'nın maddî varlıkları, zenginlikleri, teknolojik ve edüstriyel gelişmişlikleri malum. Bu yalnız başına refahı getirmeye yetmedi. Fedâkârlıkla ve insanî faziletlerle birleşmeyince, Koronavirüs felâkte dönüştü.

Medeniyet, maddî refah ile insanî erdemlerin birlikte yaşanabilir kıldığı dünyanın insana dair meziyetidir. Bencillik ve paylaşılmaktan imtina edilen medeniyet semerelerinin, kendini medenî sananları yalnız başına mutlu ve müreffeh kılmaya yetmediği müşahhas bir şekilde görüldü. Kendi refahları için diğer dünyayı hiçe saymanın, mutluluklarını başkalarının  mutsuzluğu ve mahrumiyeti üzerine kurmaya çalışma felsefesinin, nihaî kazanç sağlamayacağı konusunda büyük bir dersle anlaşılmış olsa gerek.

Kendisi dışındakilerin kan ve gözyaşı ile beslenen feraha erme emelinin, kendi insanlarını bile göz ardı etmenin eşiğine bıraktığı acı bir şekilde tecrübe edildi. En önemlisi de dünyanın ancak başkaları ile birlikte paylaşarak yaşandığı zaman medeniyetin tadına varılabileceği görüldü.

Mühim olan, kendin için ne yapabildiğin değil, başkaları için ne yapabileceğindir. İnsanları ve toplumları yücelten bu erdemdir.

Ülkemiz bunun en güzel örneğini verdi. Bu dar günlerde, İsrail'den Sırbistan'a, İspanya'dan İngiltere'ye kadar elindeki tıbbî imkanları bir çok ülke ile paylaşarak, insana değer vermenin bütün dünyevi mülahazaların üstünde olduğunu gösterdi.

Biz, millet olarak tarihin derinliklerine dayanan bir medeniyetin sahibi neslin ahfadıyız. İslam imanı ile oluşan gönül zenginliğimiz, bizi elimizdeki yarım ekmeği de bölüşme faziletine ulaştırdı. Bu gün dünyada bir yandan kendi muhtaçlarımızı doyururken, diğer taraftan dünya üzerinde dini, dili, soyu ne olursa olsun bütün insanlık ailesine el uzatarak ferahlık tatma zevkini yaşıyoruz.

En son, Kahraman Maraş merkezli depremde yeniden yaşayarak bu paylaşma ruhunu gördük. İnsanımız yarım ekmeğini bölüşmek değil, elinde ne varsa tamamını paylaştı. Kardeşinin acısını yürekte bizzat yaşadı. Peygamber Efendimiz'in buyurduğu şekilde bir vücudun azaları gibi o ızdırabı özünde yaşadı. Bu kendisi için değil, dünyanın neresinde olursa olsun, bütün dünya insanlığı için yaptığı bir şeydir.

Bugün Anadolu insanı dünyanın dört bir tarafına yardıma koşuyor. Geçen yıllarda olduğu gibi Haiti’den Arakan'a, Pakistan'dan Bulgaristan'a gönül zenginliği ile varını yokunu paylaşıyor. Geçmişimizde var olan, paylaşma merkezli medeniyet anlayışımızın odağında bulunan Vakıf müessesemiz bütün bunların en canlı örneğidir. Özellikle bu gün, çeşitli vakıflar kanalıyla fakir Afrika'ya adeta can suyu oluyoruz.

Bilhassa burada Türkiye Diyanet Vakfı'mızı zikretmeden geçersek haksızlık olur. Bugün 130 ülkeye Anadolu insanının Allah rızası diyerek verdiği bağışlarını ulaştırıyor. Tarihin derinliklerinde var olan adımızı o topraklarda yeniden yaşatıyor. Yani Osmanlı'nın götürdüğü medeniyet anlayışını oralarda diriltip insanlık idrakine sunuyor. Kardeşliğimizi eski köklerinden yeniden yeşertiyor. İslam imanının, buluşturan, kaynaştıran, kardeş kılan gerekleri ile hayat veren anlayışı ışığında Anadolu Türk-İslam medeniyetinin ip uçlarını veriyor uzak diyarlarda.

İşte medeniyet diğergamlıktır, başkalarının muhtaçlığını öne almaktır. Bizde anlayış, insanı yaşatmaktır. Yaşanabilir dünya düşüncesinin temeli insana değer vermektir. Gönül huzuru ancak böyle kazanılır. Müreffeh olmanın, medenî olmanın manası bu olsa gerek.