Yaşam

Kırşehir Kalesi Efsanesi

Geçmişten bugüne Kırşehir kalesi

Kırşehir'in ortasında akan Kılıçözü çayının yanı başındaki yığma tepeye, halk “Kale” demektedir. Yığma şeklinde oluşan höyüğün yüksekliği 30 m.dir. 10 dönümlük bir alanı kaplamaktadır. Bu tepenin 4. yy. da Bizans imparatoru Jüstinien tarafından oluşturulduğu sanılmaktadır.

Asırlar önce Kırşehir’de bir bey yaşarmış. Beyliği'nin tarihi ve hangi beylik olduğu konusun da kesin bilgiler yoktur. Allah ona bir tek oğul ve beylik vermiş. Beyliği Kırşehir'de babalığı evinde hüküm sürermiş. Tüm anne ve babalar gibi evladına çok düşkünmüş.

Aradan yıllar geçmiş, beyin oğlu büyüyüp gelişirken, bey ihtiyarlaştığına, kocamışlığına, yolun sonuna yaklaştığına aldırış etmezmiş. “nasıl olsa aslan gibi oğlum var. Yerime o geçer, ocağımı tüttürür. Beyliğimi sürdürür. Adımı yaşatır. Neslimi devam ettirir.” der gönlünü rahat tutarmış.


Beyin bu düşüncelerini koruduğu günlerden birinde, oğlan her zaman yaptığı gibi atına binip dağ, dere, tepe, demeden, kırların güzel kokusunu çekermiş burnuna. Doldurmuş ciğerine o temiz havayı. Av avlamış. Oturmuş bir suyun başına, avladığı hayvanların taze leziz etlerinden doya doya yemiş. Artanı da almış yanına tekrar çıkmış yola. Hava kararıncaya kadar rüzgarla yarışmış, kuşlarla şakımış, tavşanlarla yarışmış, doğayla haşır neşir olmuş. Akşam yaklaşırken, tutmuş evinin yolunu. Koşturmuş atını, akşam geç olduğu için geldiği yoldan değilde kısa yoldan gitmeye kalkmış. Bataklık olduğunu bilirmiş lakin gençliğine güvenmiş hızlıca geçerim bana bir şey olmaz demiş, nasılsa yaz mevsimi, havalar da sıcak bataklık kurumuştur demiş. Tam kente yaklaşıp baba ocağını görmeye başladığı yerde, birden atın ayakları bataklığa saplanmış. Çıpındıkça batmış. Atın ayakları iyiden iyiye gömülmüş balçığa. Yüzlerce kez çırpınmış kurtulmak için. Her çırpınışı, telaşı biraz daha çekmiş onu balçığın içine. Beyin biricik oğlu bağırarak ölümün koynuna gitmiş.

Eve gelmeyen oğlunu aramaya çıkan Bey, adamlarını oğlunu aramaları için dört bir yana salmış. Acı haber gelmiş. Oğlanın izlerini takip eden askerler onun bataklığa saplandığını anlamışlar. Zavallı bey ne yapsın ne etsin. Çaresizlik içindeki bey, gözyaşlarını içine akıta akıta başını kaldırmış, etrafındakilere donuk gözlerle bakmış. Hiç olmazsa gelecek nesiller, böyle felaketler yaşamasın diye, açıklamış emrini.

“Tüm bölgeye tez haber salın. Herkes atını, arabasını, öküzünü, kağnısını koşsun. İçine kuru yerden kuru topraklar doldurulsun. Bataklığa boşaltsın. Şu sözüm bir emir olarak herkese duyurulsun. Buyruğuma uymayanın başı vurulsun. Bu bataklığın yerinde bir kale yükselsin ki, başka babaların canı yanmasın yiğitler ölmesin.” der. 

Bu emir üzerine Kırşehir'de Kalankaldı Köyü'nden toprak gelmediği ve Bey'in bu köyü cezalandırdığı şeklinde rivayetlerde vardır.

Bu Bey'in eseri olan kale tüm ihtişamıyla bugün Kırşehir’in ortasında yükselir, kaleye bakarsanız yada üzerinden şehri seyrederseniz, bu öyküyü, Bey'i, Bey'in oğlunu ve buraya toprak borcu olan köylüleri anımsarsınız.

Kadı Burhanettin’in Osmanlılara karşı tamir ettirdiği kaleden bu güne hiçbir şey kalmamıştır. Halk arasında söylenen “ Kale’de evi, Kındam’da bağı olmayana kız verilmez” sözü de, burada zamanında evlerin bulunduğunu göstermektedir. Bu gün bu kale üzerinde yalnız Alaeddin Camii ve bir okul bulunmaktadır.

(Haber Merkezi)