Dabaz: Derideki kaşıntı hastalık
Dağaarmen: Değirmen.
Dağarcık: Oğlak derisinden yapılan çobanların yiyecek kabı
Dah De: Aracı sür, at arabası veya öküz arabası için kullanılır.
Daha: Birşeyin yerini gösterme, başka
Dakı: Tarlanın dönüm başı
Dakınmak: Gayret etmek
Daklaşma: İnsanların birbirine takılması, kavga eder gibi
Dal: Omuz, ağacın kolları
Dalına almak: Omzuna almak
Dam: Evin üst toprak kaplı kısmı- ev
Damarı tutma: İnatlaşma
Dambaşı: Toprak evlerin üst kısmı
Damızlık: Yoğurt mayası
Dangalak: Boş boğaz
Dangırdamak: Çok ve sesli konuşmak
Danikmek: Acıkmak
Darı: Mısır
Davar: Koyun, keçi
Dayanma: Bir yere yaslanma
Daylı: Olumsuzluk
Dealmi: Doğrumu
Dedirgin: Dirliksiz
Değim: Kıymet, değer
Değirmi: İşleme başörtüsü, oval, yuvarlak
Değnek: Küçük sopa
Delik: Evin penceresi
Delme: Yelek, takım elbisenin içine giyilen yelek
Dembesek: Dikkatsiz, beceriksiz
Dembeste: Deli devre, kontrolsüz hareket eden.
Demin: Az önce
Dene: Tane, adet, buğday taneleri
Denetlemek: Gözetlemek, keşif, kontrol
Denişik: Farklı
Densiz: Dengesiz
Depgi: Bel kemiği
Depik: Tekme
Derametine bakmak: Çaresine bakmak
Derleyen: Toparlayan, hazırlayan
Deşir(g)ici: Dilenci
Deşirmek: Dilenmek, toplamak
Devirip dökmek: Aklının olanını belli etmek
Devrambel: Ayçiçeği bitkisi
Devre: Ters, ters yüz
Devrisigün: Ertesi gün
Dıdısının dıdısı: Uzaktan akraba
Dıhmak: Sürüyü kapalı bir yere kapatmak
Dıkız: Dar, Kabına sığmayan, sıkışık, çamurumsu toprak
Dımışkı: Kahve tepsisi
Dınarmak: Küsmek
Dıngırdama: Çok konuşma, lüzumsuz konuşma
Dınıladı: Ses çıkardı
Dırdıvık: Kavgacı
Dırık: Zayıf, sıska
Dırnah: Tırnak
Dibek: İçinde bulgurluk buğday ya da yarma dövülen taş
Diğdirmek: İnce kuvvetli fışkırtma - işemek
Dikilmek: Ayaküstü dinelmek
Dikme: Fidan
Dikolta: Kadınların giydiği elbide
Dil: Anahtar, frengi
Dimek: Söylemek
Dinelmek: Ayakta durmak
Dingil: Uzun boylu.
Dingildemek: Hoplayıp zıplamak
Direli Seklem: Çuvalların ağzına kadar dolu olması
Direm: Az, azıcık – gram
Dirgen: Demirden çiftçi aleti, Ağaç saplı 5-6 parmak demirden yapılmış harman deşme aleti
Dirlik: Geçim, rahat
Dişgir: Çapraşık dişli, önden güzel görünmeyen dişli kimse.
Ditme: Tüyünü ayırma, yolma
Divlek: Kavun
Diyar: Gurbet
Dolama: Parmakta meydana gelen yara, morarıp ağrıması
Dolukma: Üzüntü veya sevinçten içinden ağlamak gelerek
kendini sıkma
Don: İç çamaşır, uzun fanila, karın setleşmesi
Donanmak: Süslenerek giyinmek
Donculu: Büyük cuval
Döğüş: Kavga
Dölek dur: Doğru dur
Dölek durmak: Uslu durmak, sakin olmak.
Dölek: Düzgün, düz, uslu, sessiz, doğru
Dönderme: Yufka ekmeğin katlanarak tava içinde yağ ve yumurta ile kızartmak
Döş: Göğüs
Döşek: Yatak
Dövme: Yarma buğday aş için
Dul(a)uk: Yanak, kulak altı, çene
Dulda: Rüzgâr değmeyen kuytu yer, korunaklı yer
Dullama: Eke çocuklara denir, çokbilmiş manasında
Duluk: Surat, yüzün bir kısmı
Dumbuluna binmek: Omzuna binmek.
Duruluk: Özel günlerde giyilen giysi
Duzsuz: Lüzumsuz kişi, boş konuşan
Düğeç: Havan
Dümbelek: Darbuka
Dümük: Aklı, fikir
Dümüksüz: Akılsız
Dünağan: Dünkü gün
Dünyalık: Sahur vakti
Dürü: Gelin hediyesi
Dürzü: Yaramaz adam, muhteber olmayan.
Düşek: Patavatsız, düşünmeden konuşan
Düve: Bir yaşındaki dişi dana
Düven: Sapı kırmaya yarayan kalasların birleştirilmesi ile
altına çakmak taşı çakılan alet
Düzenbaz: Kurnaz, hilekâr