KALDIRALIM ŞUNU

Gelenek ve görenekler, geçmişten günümüze toplumsal hayatımız içerisinde çok önemli bir yer tutan, hatta çoğu zaman yaşantımızı şekillendiren, yön veren, bir kısım bölge ya da yörelerde ve bazı konularda yasaların dahi önüne geçebilen folklor ürünleridir.

  Folklor; halka ait olan her şeyi içine alan, halkın malı olmuş, kaynak olarak kişisel olsa bile, çoğunlukla sözlü olarak nesilden nesile geçen, bu geçiş sırasında, yörenin, bölgenin ve zamanın şartlarına göre değişme eğiliminde olan, edebiyat ürünlerini, halk destanlarını, masalları, türküleri, manileri, fıkraları, temsili sözleri, hayat ve tabiat olaylarına ait inançları, günlük yaşam içerisindeki olayların akışını yönlendiren, yazılı bir kuralı da olmayan kısacası insanın doğumundan ölümüne kadar geçen zaman içerisindeki her türlü olayı içine alır.

 Bu olayların içerisinde toplumsal yaşamı yönlendiren hatta akışını değiştiren gelenek ve göreneklerimiz ne yazık ki çoğunlukla yok olmak üzere. Ne yazık ki diyorum. Çünkü ben biraz da gelenekçiyim. Burada belki karşımıza şöyle bir soru çıkabilir. Hatta zaman zaman da çıkıyor.”Kaçıncı yüzyıldayız, bunların ne anlamı kaldı. Millet uzaya insansız araç gönderiyor, biz halen bilmem kaç yüz yıl önceki geleneği sürdürmenin peşindeyiz. Artık bunlardan vazgeçilmesi gerekmiyor mu?”

 Bir kısmandan vazgeçilmesi gerekiyor olabilir. Gelişen teknoloji, günün ekonomik şartları, insanların yaşama alışkanlıkları vb. birçok güncel olaylar zaten ister istemez bir çoğunu alıp götürdü. İyimi oldu, kötü mü oldu? O tamamen ayrı bir tartışma konusu ama halen süregelen bir çoğunun bizlere ışık tuttuğu, zaman zaman da koşarak sarıldığımız açık bir gerçek.

 Hangimizin bu gelenek ve göreneklerle ilgili tatlı-acı bir anısı yoktur ki yada hangimizin bugün özlemle andığımız, bir araya gelip de o günleri yaşamak için çaba sarf ettiğimiz, yada unutmak istediğimiz olayları yoktur ki.

Uzun zaman Folklar araştırmaları, derlemeleri yaptım, bu çalışmaları yapan ekiplerin içerisinde yer aldım. Bu konuda birde kitabımız var. Bu çalışmaların çoğunluğunu Gelenek ve göreneklerimizin eğlenceli, neşeli yönleri oluşturuyor. Bizim geleneklerimiz içerisinde birde CENAZE Gelenek ve görenekleri var. Geçtiğimiz yıllarda bu konuda bir kaç defa yine yazılar yazdım. Bu konu çok çok önemli Geleneklerimizden. Hatta en önemlisi. Hani derler ya; “Her evden Gelin çıkmaz, her evden Asker de çıkmaz ama her evden mutlaka Cenaze cıkar.”

  Öyle yada böyle, yaşlı yada genç, büyük yada çocuk ama mutlaka Cenaze çıkar. İşte bu cenazenin defnedilmeden önceki ve sonraki yapılacak-yapılması gereken önemli görevler var. Her Bölge’ye, her İl’e, her köy’e her inanışa, her aşirete, hatta her aileye göre değişen Gelenekler bunlar. Birde genel itibariyle toplumsal yapımızla uyumlu, herkese özgü geleneklerimiz de var. Bu gün çoğunluğu yok oldu, yada olmak üzere ne yazık ki. Bütün Kültürel değerlerimiz gibi sadece belirli yaş üzerindeki kimselerin hafızalarında kaldı çoğunluğu. Kaybolan değerlerin çoğunluğu da Şehirleşme-modernleşmenin alıp götürdüğü değerler. Bunların içerisinde uygulama imkanı olmayanlar da var elbette. Ama “Acılar Paylaşıldıkça azalır” öz deyişindeki gibi, İnsani değerler ile yardımlaşma, destek olma şeklindeki değerlerimiz yok oluyor ne yazık ki. İşte bunları yazmak gerçekten zor. Hassas bir konu. Cenaze evinde yemek konusu mesela. 

Günümüzde ne yazık ki durum öyle hale geldi ki cenaze sahibi acısını unutup pide yaptırma peşine düşüyor. Hepimiz her cenazede bu durumdan mutlaka şikayet ediyoruz ama bir şey yapmak için bir çabamız olmuyor. Ne yapılabilir onu da pek bilmiyorum desem yeridir. Ama bir şekilde bu adet olmayan ama o hale getirilen olayın kaldırılması lazım diye düşünüyorum. Bazı belediyeler, bazı yerleşim yerlerindeki muhtarlıklar biz kaldırdık diyor ama uygulama öyle olmuyor. 

          Halbuki eskiden Cenaze evinde en az bir hafta kazan kaynamazdı. Konukların ağırlanması işini konu komşu üstlenirdi. Artık köylere bile Kıymalı pide gidiyor maalesef. Kenar mahalle ve bir kısım köylerde yardımlaşma devam etse de genel itibariyle durum üç aşağı, beş yukarı aynı.

 Önceki gün feci bir kaz sonucu CİHAN ailesinden, Ahmet CİHAN kardeşimizin gencecik yavruları hayatlarını kaybetti. 3 kişilik bir aile yok oldu maalesef. Yandık, kavrulduk. Gencecik 2 yavru, 3 yaşında da yavruları. Aynı kazada yine genç bir kardeşimiz, araç şoförüde hayatını kaybetmiş. Acının tarifi yok. Allah rahmet eylesin, mekanları cennet olsun inşallah. Öncelikle Anne ve Babaları olmak üzere yakınlarına sabırlar diliyorum. Bizler başsağlığı dileklerimizi iletip, acılarına ortak olmaya çalışıyoruz, teselli etmeye çalışıyoruz ama bu acının tarifi yok. Ateş düştüğü yeri yakıyor ki ne yakış, kavurup kül ediyor.

 İşte bu cenaze töreninde her zamanki gibi pide dağıtma telaşı vardı ki bence daha acı bir manzara. İnsanların yürüyecek, konuşacak, etrafı görecek hali yok ama bizler pide kuyruğuna girmiş, yarım ekmek, birde ayran ayakta, yol üstünde onu yeme gayretindeyiz. Görüntü bana göre ve orada konuştuğumuz din görevlileri de dahil kimselere göre çok çirkin. Ben dikkat ettim 1 saat önce cenazenin arkasından “Ömer gitme” diye feryat eden, dizlerini döven gençler, 1 saat sonra bizlere pide-ayran yetiştirme telaşına düştüler ne yazık ki.

 Değerli okurlarım, sevgili hemşerilerim, değerli Kırşehirliler, değerli vatandaşlarım gelin bu işten bi vaz geçelim. Hep beraber KALDIRALIM şu adet dediğimiz ama hiçbir yerde olmayan, ne adet, ne töre, ne dinimizde bulunmayan merasimi. Bırakalım insanlar acılarını bari doğru dürüst yaşasın. Ömer gitme diye feryat eden yavrumuzu kucaklayıp teselli edelim. Annesini görmedim ama, sadece görüntüsü kalmış Ahmet kardeşimizin, başka anne-babaların yarasına merhem olmaya çalışalım noolur.

Çok güzel geleneklerimiz var gelin onları yaşatalım. Pide peşine düşmeyelim de bizler cenaze evine destek olmanın peşine düşelim.

Bu konu resmi yasaklamalarla, yerel yöneticilerin biz kaldırdık demesiyle olmaz. Bizler toplumu oluşturan bireyler top yekün sahiplenmez, 3 yaşındaki yavrunun cenazesinde pide yeme telaşında olursak olmaaaz, olmaaaaz, olmazzzz. Zaten Gelenek ve görenekler topluluğu oluşturan insanların sahip çıkması ile yaşar. 

Bu köşeden birde ilimizdeki basın mensubu arkadaşlara seslenmek istiyorum. Gelin bu işten vaz geçilmesi için bir kampanya başlatalım. Herkes yazsın, çizsin, konuşsun, anlatsın, kızsın, küssün ne yapılması gerekiyorsa ona yapalım. Bu işi çözerse Basın camiamız çözer diye düşünüyorum. Haydi varmısınız.

  Gelin birlik olalım, dirliğimizi, düzenimizi kendimiz hale-yola koyalım.

. Ne diyor Yunus.

 “ Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.”

 Galın sağlıcakla.

.