Bir ümit ve neşe ile gelir dünyaya…
Ailesi için evin neşe kaynağıdır…
Büyür, yetişir…
Dünyayı Ahreti öğrenir…
İşine geleni, işine geldiği gibi seçer…
Vakti saati geldikçe, çocukken çocukluğunun güzel ve çirkinliklerini görür.
Genç olur gençliğin hayr ve şer yönlerini görür.
Rotasını çizer. Ya dünya yâda iki dünyalı yaşam…
Dünyayı tercih eden; Dünya için her şeyi mubah görür.
İki dünyalılar ise bir dengeyi muhafaza etmenin mücadelesini verir.
Yarın ölecekmiş gibi ahreti, uzun yıllar yaşayacakmış gibi dünyayı, dengede tutma gayretinde olur.
Birde her iki hayat içinde gelip gidenler var ki!
Bunlar için hayat yaşamaktır.
Güzelliktir, müspet harekettir.
Karıncayı bile incitmekten çekinirler.
Birde yağın bozulduğu gibi bozulup zehir olanlar var ki!
İşte tehlike burada; kendine cennet yapabilmek için, diğerlerine hayatı cehennem yapmanın gayretindedir.
Sonuçta insan; ‘kendisine yapılmasını istemediğini, başkasına yapmak istemeyen’ kişi olmasıdır. Maalesef kendine de gayrına da faydası olmayan düşünen zararlı bir varlık oluveriyor.
Netice itibariyle ahir zamanda yaşadığımız için kim kurt, kim tilki maalesef karışmış durumda…
İyi insanlar mı? Yaşantısını Allah rızası dâhilinde yürütenler mi? Onlar zaten hayatın içinde bir nokta.
Bu noktaların çoğalması Allahın rızasına nail olmakla olsa gerek.