Her alanda olduğu gibi etrafımızda çok ahlaklı, namuslu, düzgün dost doğru Müslüman insanlar var.
Tam bunun tersi namusuz, ahlaksız ve adı Müslüman görünümlü olanlarda yok değil.
Geçmiş zamanlarda olduğu gibi bugün modern dünyada bile.
İnsanın kendisine değil de makamına, şöhretine, zenginliğine, kılığına, kıyafetine önem verilmekte.
Günümüzde insanın ahlak ve karakterine bakılmıyor.
Seçilmiş olana, makamlara, paraya, mala ve mülke itibar ediliyor.
Yazımıza hoca Nasrettin’in hikâyesiyle başlayalım.
“Zamanında Nasrettin Hoca’yı bir düğüne davet etmişler.
Hoca üzerini değiştirmeden gitmiş düğüne.
Düğün meclisi epeyce kalabalıkmış.
Herkes birden sofraya alınamayacağı için parça parça çağrılmış davetliler.
Birinci sofra kurulmuş kalkmış, ikinci sofra kurulmuş kalkmış, üçüncü sofra derken, hoca bakmış kendini çağıran yok.
Hemen evine gidip yeni aldığı kürkünü giymiş.
Kürkünü giyen Nasreddin Hoca tekrar ziyafet verilen yere gelmiş.
Hocayı kürküyle görenler, onu kapıda karşılayıp hürmet göstermişler.
Az önce buyur bile etmeyenler, kürkü görünce Nasrettin Hoca'yı başköşeye oturtmuşlar.
Yemeğin en iyisini, kuzunun en hasını Nasrettin Hoca'nın önüne koymuşlar.
Sıra yemekleri yemeye gelince, Hoca kürkünün ucunu sofraya uzatarak:
Ye kürküm ye, ye kürküm ye.
Demeye başlamış.
Bunu görenler şaşırarak Hocaya sormuşlar:
Aman Hoca Efendi!
Kürküne yemek yedirmeye mi çalışıyorsun?
Kürkün yemek yediği nerede görülmüş?
Nasreddin Hoca'da cevap vermiş:
Bu ziyafete az önce eski kıyafetlerimle geldim, hiçbiriniz bana itibar göstermediniz.
Kürkümle gelince gördüm itibarı.
İtibar bana değil kürke!
O zaman, bu yemekler onun hakkı!” demiş.
Bu devirde itibar seçilmiş olana, makama, paraya, pula ve üzerinizdeki kıyafete.
Asıl olan insanın imanı güze, özü güzel, sözü güzel, ahlakı güzel olanlara olmalı.
Ahlakıyla makam yapmış saygınlığıyla itibar bulmuş insanların önünde herkes saygıyla eğilir.
Böylelerini arayıp bulmak çok zor.
Bugün itibar seçilmişe, makam sahiplerine, sırtındaki kürke.
Kürk aslında bir gücün sembolü.
Dünde böyleydi, bugünde güç seçilmişlerde, atanmışlarda, servet sahiplerinde.
Gücün yanında olanlar, zenginin ayağında paspas olup ve bununla da gurur duyanlar da herkesin kendileri gibi olduğunu düşünüp, ona göre hareket ederler.
Herkesi de kendileri gibi dünya menfaatine tapar diye düşünürler çünkü bu tip insanlar, ruhlarını, bedenlerini güce ve saltanata hibe ederler.
Menfaati olmayan, hâl hatır sormaktan bile itina eder, selam vermekten bile kaçınırlar çünkü selam verince borçlu kalırız diye düşünürler.
Siyasi olmak ve bir makam uğruna kırk takla atanlar, yanlışa doğru diyenler, dinini, ideolojisini ve namusunu beş paraya değişenlerin gerçek yüzleri, menfaatleri bittiğinde anlaşılır.
Çıkarları için birilerinin yanında olanlar, çıkarları bittiğinde maskeleri düşer.
Bir birey, öncelikle dünya hayatının bir gün biteceğini iyi anlamalı, fani bir yaşam sürdüğünü idrak etmeli ve sonra da ahlakın menfaatten daha değerli olduğunu bilmeli.
Seçilmiştik, mevki, makam, mal, mülk ve şöhret gider ama kişilik hep bakidir.