Adalet bir toplumun belkemiğidir.
Hukukun üstünlüğü zayıfladığında, yalnızca bireylerin değil, kurumların da güvenilirliği sarsılır.
Türkiye’de son yıllarda hukuki sistemdeki bozulmalar, toplumda “hak yerini bulmuyor” algısını güçlendirdi.
Adalet mekanizması, yanlışları düzeltmek ve toplumu korumak için var. Ancak bu mekanizma işlemediğinde, yozlaşma hızla artıyor.
Adaletin eksik olduğu bir ortamda etik dışı davranışlar giderek daha fazla normalleşiyor.
Toplumun ahlaki yapısı da yozlaşmadan payını alıyor
Kanunlar, yasalar, adalet güvenirliğini sarsıyor.
Tüm bireyler için hukuk aynı olmalı.
Adamın göre yasa değil.
Yasalara kanunlara göre adalet olmalı.
Zengin, fakir ayırmadan.
Güçlü, zayıf seçmeden.
Herkes için adalet olmalı.
Ülkede yasaları, kolluk küvetlerini takan yok.
Adaletten, mahkûmiyetten ceza almaktan korkmayan bir toplum yetişiyor.
Güçlünün egemen olduğu bir dünyada kanunların yasaların adı var.
Ülkenin her yerinde güçlü zayıfı eziyor.
Zalim her yerde zalimliğini gösteriyor.
Çarşı, Pazar, cadde, sokak, konutlarda katliam haberleri eksik olmuyor.
Tüfeği, tabancayı, kılıcı, bıçağı, çekici, sopayı eline alan katil oluyor.
İnsanlarda saygı, sevgi, hoşgörü yok oldu.
Şiddet, nefret, kan gözyaşı.
Medyanın ve sosyal medyanın bu süreçteki rolü de önemli.
Bazı televizyon programları ve içerikler, etik dışı davranışları cazip hale getiriyor.
Öldürme, soygun, gasp, katliam yalnızca görünür olmakla kalmıyor, bir yaşam tarzı gibi sunuluyor.
Aylarca Narin olaylarını bu millete dayattılar.
Ölümde tamamen ahlaksızlık, namussuzluk, şerefsizlik kokuyor bunun haber niteliği neresi diyemiyoruz.
Bize haber sunanları kınamıyoruz.
Günlerce Yeni doğan çetesini izliyoruz katilse verin cezasını niye haber yapılıyor anlaşılmış değil.
Bu sadece birkaç tanesi.
Her gün çocukların yanında ihanet, cinayet, ahlaksızlık haberleri konuşuluyor.
Gençliğin şu an perişan olmasının nedeni de bu.
Son yıllarda Televizyonlar ihanet, cinayet, mafya, uyuşturucu, ahlaksızlık haberleri ile çocuklarda bu tür davranışları tetikledi.
Bu zulmü yapanlarda, halkı bu hale getirenlerden neden hesap sorulmuyor.
İki gün önce İstanbul’da on beş yaşında yabancı uyruklu tabanca elinde acımadan kurşun sıkıyor katil oluyor.
Beş yüz lira için Arkadaşını Sokak ortasın da öldürüyor, katlediyor.
Bunları bu suça teşvik eden nedir.
Bu genç bu silahı nerden nasıl temin ediyor.
Bu genç bakkalda sigara alamaz iken, silahı nasıl alıyor, kimler temin ediyor.
Katil yasalarda kanunlarda çekinmiyor.
Yaslar buna nasıl müsaade diyor.
Televizyonun karşısında geçtiğinizde günün yorgunluğunu atarken çayınızı yudumlarken ülkede neler oluyor diye televizyonun kumada sına bastığınızda haber programlarında elli dakika aralıksız cinayet, soygun, gasp, kavga haberleri.
Yahu haber programları neden bu haberleri yayınlar diyen olmuyor.
Bir yere hayırlı yararlı bir iş mi yapılıyor sevinçli mutlu bir haber yok.
İnsanların içi karatmaktan Babasını, annesini, eşini, çocuklarını, arkadaşını, husumetlisini vurmuş öldürmüş haberleri.
Katilin neyini konuşuyoruz neden haberini yapıyoruz.
Katile uygulayın Allah’ın hükmünü neden korkuyorsunuz.
Yalnızca haberlerde değil, günlük sohbetlerde bile sıradan birer konu haline geldi.
Gözyaşı, kan, katliam, soygun gasp Haber tezgâhını kim kuruyor kim bu halka vahşeti aşılıyor.
Toplumun değerleriyle oynayanların bir oyunumu?
Her bireyin bu çöküşü durdurmak için kendi sorumluluğunu alması şart.
Unutmayalım, toplumların geleceği, sadece bugünkü tercihleriyle değil, neyi eler ve neyi besler olduklarıyla da şekillenir.