GURBET KUŞLARI (1)

Vestfalya Parkı'na atmıştı kendini , genelde buraya gelir saatlerce oturur hiçde canı sıkılmazdı , park bayağı bi kalabalık olurdu , sanki bütün Dortmund buradaydı..

Uzaklara daldı gözleri...

Toklumen'li Aşık Said'in Kızılırmak türküsünü çok severdi ağır ağır mırıldandı içinden ;

Kızılırmak hep etrafın dağ mıdır

Dört tarafın lale sümbül bağ mıdır

Haber ver nerede Nuri'm sağ mıdır

Ciğerin acısı zor Kızılırmak

Engin uçar Irmağın kuşları

Akar durmaz gözümüzün yaşları

Nettin adadaki kanlı leşleri

Hasret kefenine sar Kızılırmak...

Yine gurbet , sıla özlemi bağrını yakmış memleketini özlemiş , Kırşehir'i burnunun ucunda tütmüştü..

Rahmetli babası garip yetim birisiydi , babasını genç yaşta kaybedince annesi onu dedesine bırakıp başka birine varmıştı , kader ya dedeside o yıllarda "ince hastalık "denen illete yakalanmış ve vefat etmişti...

Genç yaşta gariplik çökmüştü üzerine yaşlı ebesi ile bi göz kerpiç evde kalakalmışlardı.

Yıllar geçer garip bir şekilde askere gider , arkada bir çift yaşlı gözlü ebesini bırakır , tam iki sene askerlik yapar , kürkçü misali döner Kırşehir'e , döner amma evde kimi kimsesi kalmamıştır , ebede rahmetli olmuştur , açar kapıyı girer içeri , tek göz ev , fare düşse kafayı yarar misali...

Akşam olmak üzeredir , kapıdan bir ses gelir " Yaşar Yaşar geldin mi oğul ", amcası Mustafa'dır gelen , kapıya çıkar " geldim emmi" der elini öper, "düş yanıma gel " der emmisi , beraber emmisinin evine gelirler , biraz utanır , biraz çekinir zira yengesi geçimsiz , ketum bir kadındır , ağzının ucu ile "hoşgeldin" der ..

Minderin ucuna kapıya yakın oturur , birazdan amcası içeri gelir , eliyle yanını gösterir minderi tıpışlar "yanıma gel oğul hele"der , utana sıkıla emmisinin yanına oturur , yemek tahtası gelir sofra kurulur , otururlar sofraya "Elif nerde hanım" diye sorar , " mabiyende ne işi var burada " cevabını alır sesi çıkmaz emmisinin ...

Yemek yenir bu gece burda kal yarın işe beraber gideceğiz der , sevinir "garip Yaşar"..

Emmisi kalenin eteğinde bakır-kalay işleri yapardı.

Sabah olmamıştı adeta nihayet emmisinin sesi ile uyandı , bahçedeki tulumbadan çektiği suyla yüzünü yıkadı , kafasını kaldırdı Elif ona havlu uzatıyordu , gözlerini biran alamadı Elif'ten birden yengesinin sesi bahçede adeta yankılandı "Elif çabuk içeri"...

Besmele ile kapıyı açtı emmisi sağ ayakla içeri girip dua edip önlüğünü taktı , duvarda bir önlük daha vardı , Yaşar'a uzattı , Yaşar'da amcasının elini öpüp önlüğü aldı ve giydi...

Öğlen olmuştu amcası önlüğü çıkardı ,"sende çıkar elini yüzünü yıka" dedi , amcası önde o arkada bi dükkana girdiler ,"Cesur iki kuru çek bize".. dedi , böyle lezzetli kuru fasülye yememiştim , sonradan öğrendim Göçmen Cesur amcanın kurufasülyeci dükkanı olduğunu..

Amcamla dükkana döndük , akşama kadar çalıştık etrafı toparlayıp eve geldik yengem yine bi karış suratla karşıladı bizi yemeği yedik , amcam eline aldığı gaz lambasıyla " gel hadi " dedi , bizim eve geldik içeri girince iyice şaşırdım , gündüz Elif evi temizlemiş , halı yastıklar , minderler , pencerenin perdeleri herşey pırıl pırıldı , bir köşedede yer yatağı vardı yorgan ve döşek yeniydi.

Amcamın elini öptüm oda başımı okşadı "yüzümü kara çıkarma evlat sabah çok işimiz var hadi yat " dedi.

Artık yeni bir dönem vardı hayatımda bir hafta çabucak geçmişti , amcam yanına çağırdı beni para uzattı bana ben nereye gideceğimi sordum , amcam güldü " o senin alınterin haftalığın güle güle harca" dedi , bir paraya bir amcama baktım "ben bunu alamam çok iyiliğin var üzerimde amca " dedim ancak "iş ayrı ahbaplık ayrı evladım sen olmasaydın ben birini alacaktım bu işe ve bu parayı ona verecektim şimdi parana sahip çık biriktir bakarsın birgünde evlenirsin çoluk çocuğa karışırsın " dedi...

Uzun çarşıda Ahmet ipek vardı ayakkabıcı , sabahleyin ilk işim oraya gitmek oldu , tek tek ayakkabılara baktım içlerinden en güzelini seçtim ama param yetmiyordu ,Ahmet amca beni tanıyordu"al kalanını haftaya verirsin "dedi , hemen paket yaptırdım , bi koşuda neredeyse soluk bile almadan eve geldim ..

Elif bahçede elma topluyordu ,yanına gittim paketi uzattım bana baktı anlam veremedi paketi açmasını söyledim , ayakkabıları görünce ne şaşırdı , nede sevindi değişik bir ruh haline büründü "sana aldım" dedim , yengem geldi birden "ne oluyor orada" dedi ikimizde yere baktık yengem paketi aldı "ne bu"dedi , ayakkabıları görünce güldü ,bende utandım koşarak işe geldim...

Amcam" hayırdır nereden böyle soluk soluğa "dedi , birşey diyemedim , kafamda acabalarla akşamı ettim ya yengem kızarsa korkusu ile eve geldim.

Elif ortada hiç yoktu yengem sessizdi , yemek mi beni yedi ben mi yemeği anlamadım , izin isteyip hemen evime döndüm , ayın ışığı odayı aydınlatıyordu , pencerenin önüne oturdum ..

Elif'in odasına bakıyordu pencerem fakat hiç kıpırtı bile yoktu odada , canım sıkılmıştı biraz daha bekleyip , yatağı açtım ayaklarımın altına küçük bir kağıt düştü..

"ayakkabılar için teşekkür ederim"....

Yarın kurban bayramıydı , amcam "işlerimizi bitirip mezarlığa gidelim , oradanda kurbanlık almaya gideriz", dedi.

Dükkanı kapatıp Koru mezarlığına gittik bu mezarlık şimdiki yıkılan eski sanayinin yeriydi , babamın , dedemin , ebemin mezarına gelip onların eşliğinde mezarlıkta yatan herkese dualar ettik , anasız , babasız geçen kaçıncı bayramımdı bu bilmiyorum , yine garip yine boynum büküktü...

Mezarlıktan çıktık amcam önde ben arkada yürüyorduk ,bir yandanda ;

Doğar yaz ayları çiçekler açar

Eller yaylasına da yavrular göçer

Acep bizim kuzuları da kimler seçer

Ağlama anacığım ağlama buyumuş kader

Takdir böyle imiş zalım of sabreyle peder Yarın bayram gelir alem dirilir

Ana baba da yavrusuna sarılır

Yetim olanların da boynu burulur

Ağlama anacığım ağlama buyumuş kader

Takdir böyle imiş zalım sabreyle peder ...

Türküsünü söyleyip göz yaşlarımı saklayıp yürüyordum.

Şimdiki Belediye Fırını'nın arkasındaki hayvan pazar yerine geldik , ırmağa bakan kısmı ise müftülük binası idi, burada amcam bir koça pazarlık etti..

Kale'nin kuzeyine bakan merdivenin yanında yüksek bir direğe bağlanan , büyük bir çan vardı , bu çan her öğlen vakti saat 12.00'de çalınır , saat ayarı verilirdi. Çanın sesi o kadar kuvvetliydi ki Dinekbağından,özbağına kadar her yerden duyulur , saatin az olduğu dönemde herkese saati bildirirdi , çanın sesini duyan amcam "hadi bakalım daha çok işimiz var"dedi...

Şimdiki Yer Altı Çarşısı'nın yeri o zamanlar boş bir alandı , güney tarafı buğday pazarıydı , buradan geçip ,Şekerci Salih amcanın dükkanına girdik ,şekerler rengarenkti ve çok güzel görünüyordu.

Elimizde paketler eve geldik , Elif bahçedeydi amcamın elindeki paketleri aldı , bende aldığımız koçu kayısı ağacına bağladım , birazdan Elif geldi elinde kına vardı , koçun alnına sürdü...

Cıncıklı Camiye gitmiştik bayram namazı için yine tıka basa dolmuştu , çıkışta herkes birbiriyle bayramlaştı , kucaklaştı.

Eve geldik yengem , Elif ve ben amcamın elini öperek bayramlaştık , amcam koçu yatırıp tekbir getirdi , bende eşlik ettim, kesilen etten bir parça vererek kavurma yaptırdı yengeme bahçede yufka ekmek ve kuru soğanla dürüm yapıp ayranla yemiştik o tat hâlâ damağımdadır.

Sokak kalabalıktı herkes birbirine bayramlaşmaya gelip gidiyordu , sokakta koşuşan çocuklar patlayan çata patlar, akşamda her bayram olduğu gibi fener alayı vardı...

Amcam akşam olunca bana dönerek "hadi fener alayına gitmiyormusunuz "dedi herkes birbirine baktı amcam bu sefer Elif'e "haydi hazırlanın kızım Yaşar'la beraber gidin"dedi , yengem biraz karşı olsada amcamın dediği oldu.

Ben önde Elif arkada Öğretmenevi ile Belediye binasının arasında birkaç dükkan ile iki lokanta vardı,şimdiki Belediye'nin yerinde iki katlı, geniş avlulu bir han vardı buraya gelince Elif biraz korkmuştu yanıma yaklaştı iyice ve elimden tuttu , sıcacık küçük bir eli vardı , göz göze geldik utandı önüne baktı , elinden sımsıkı tuttum ve yürüdük , Kız Meslek Lisesi'nden Aşağı Pazar Yeri'ne giderken virajın olduğu yerde şehrin tek eczanesi vardı.

Daha sonraları eskiden şehrin içinde olan Jandarma'nın karşısına ikinci eczane daha açılmıştı , bu eski eczanenin önünden geçerek fener alayı yapılan yere geldik sanki bütün şehir oradaydı..

Vakit nasıl geçti elimin arasındaki sıcak ve küçük elin sayesinde hiç anlamadım taki evin önüne gelipte amcamın öksürüğü ile kendimize gelmiştik , anlaşılan amcam uyumamış dışarıda olan tuvalete giderken bizi ağaçların arasında görmüş ve biraz yüksek sesle öksürüp ben burdayım demişti.

Sabaha kadar uyumadım heyecandan , fakat amcam..! Ne derdim ona , nasıl yüzüne bakardım..

Bayramın ikinci günüydü amcam "öğlen namazdan sonra dükkana gidelim "dedi, tam sözü bitmiştiki komşumuz olan Hacer teyze geldi ,Öksede oturan kardeşi ve hanımı ziyarete geleceklermiş,bir yandanda Elif'i süzüyordu.

Hacer teyze gidince yengem gelenleri tanıdığını , geçen güz Hacer teyzenin kışlık ekmeğini yapmaya geldiklerinde Elif'i görünce pek bi merakla sormuştu Hacer'in eltisi diye amcama anlattı , anlattı ama bende ne moral nede nefes kalmıştı.

Amcama "ben dükkana gidiyorum "dedim ve evden çıktım , Kılıçözü çayının etrafı o zamanlar çevrili değildi çay boşluktan akardı , şehrin kanalizasyon suyu karışmadığı için balıklar olurdu biraz balıkları seyrettim.

Şimdiki stadın yeri boş bir alandı. söğüt ağaçlarıyla kaplı , zemini çayır , yeşil bir görünüme sahipti.

Belediye bu alanı düzenleyip , çok güzel bir çay bahçesi yapmıştı, bazen seçim konuşmaları burada yapılırdı,birazda burada oyalandım,Kalenin çanı yine çalmaya başladı anlaşılan saat 12:00'idi..

Kalktım ağır adımlarla Kale eteğindeki yol ile 2. Çarşı yolu arasında Çarşı Camii'ne kadar uzanan , bedesten denilen kapalı bir çarşı vardı buranın üzeri taştan kubbe şeklindeydi , burayı dolaşıp dükkana gelmiştim ,fakat amcamda gelmiş dükkanı açmıştı , önlüğünü giymiş kocaman bir bakır leğeni kalaylıyordu , önlüğümü giydim belki saatlerce konuşmadık , bizim yerimize elimizdeki bakır taslar , tabaklar , tencereler konuşuyordu...

Vakit epey ilerlemişti "harç bitti binaya paydos"dedi amcam bende etrafı toparladım ve kapıyı kilitleyip çıktık.

"Bak oğul sen bana kardeş emaneti ve yadigarısın sen bu gelenlere ne dersin"