İnsanlara çok güveniriz.
Biz Anadolu’yuz.
Belki saf yanımız, ya da çok iyi tarafımız.
Bu yüzdende ne görüyorsak hep dost bildiklerimizden görüyoruz.
Çok güvendiğimiz insanların kazığını yiyoruz.
Çok değerli bulduğumuz, yanımızda taşıdığımız insanlardan zarar görüyoruz.
Üzerine kıl kondurmadığımız dost bildiklerimizin kurşununu yiyoruz.
Üzerinizde taşıyorsunuz otur dediğinizde kötü siz oluyorsunuz.
Bunları yaşarken hayatın içerisinde çok görüyorsunuz.
Hayatımızın bir parçası insanlar.
İnsanlarla ilişkimiz olmazlarımızdan
Dağlarda yaşamıyoruz, modern dünyanın şehirlerindeyiz.
Her dakikamız dost bildiklerimizle.
Bugün elinizde varsa, sermayeniz yerindeyse, konumuz seçilmiş, atanmışsa etrafınızda sahte dostları görürsünüz.
Bu tiplerin elinizdeki sermayede, bulunduğunuz konumda, seçilmiş iseniz unvanınızda gözleri olur.
Senin elinden almak için gizli oyunlar peşinde olur.
Fırsatını bulunca makamından, seçilmiş unvanından olursun.
Bunun için çok sevdiğim pehlivanlık kıssasını sizlerle paylaşmak istedim.
Güreşen insana eskiden beri Pehlivan dendiğini de biliyorsunuz.
“Bu bizim usta pehlivan yıllar yılı güreşte elde ettiği üstün derecelerle “Başpehlivan” olmuş.
Ona verilen “altın kemeri” iftiharla (mutlulukla) saklayıp duruyormuş. Güreş sporunu öğrenmek isteyen yeni gençler, bizim başpehlivanımıza gelerek; “Bize de bu sporu öğretir misiniz?” diyorlar ve yanında çalışmaya başlıyorlarmış.
Ancak her sporda olduğu gibi, bu sporda da kuvvet ve dayanıklılığın yanı sıra mutlaka aklı da kullanmak gerekir.
Yeni gelen bu çırakların çoğu çalışma süresinde elenirlermiş.
Zira bir kısmının kuvveti yetişmez, bir kısmının dayanıklılığı yetmez, bazıları oyunları öğrenemez, bazıları da akıllarını yeterince kullanamazlarmış.
Tabii bunların içerisinde zaman zaman iyileri de çıkarmış.
Çırağın biri, bütün engelleri aşarak ustasının seviyesine ulaşmış.
“Ustam.
Ne olur.
Bana bu sporun bütün oyunlarını öğret” dermiş.
Ancak ustası bu sözü duymamış ama geçiştirirmiş.
Çırak da biliyormuş ki ustası bütün oyunları kendine öğrettiği halde bir oyunu öğretmiyor.
Aradan yıllar geçmiş; çırak ustalığını ilan etmiş.
Ve bu çırak bir gün devlet yöneticilerinin de bulunduğu bir ortamda;
“O, benim ustamdır ve hocamdır.
Benim üzerimde büyük hakkı vardır.
Yoksa kuvvetçe ondan aşağı değilim ve sanatça da onunla aynı seviyedeyim (!)” diyerek övünmüş.
Çırağın bu edep dışı sözü devlet erkânının (adamlarının) hoşuna gitmemiş ve ustaya haber göndererek çırağıyla bir güreş tutmasını istemişler.
Güreş günü belirlenmiş.
O gün usta ile çırağın güreşini seyretmek için birçok insan güreşin yapılacağı meydana gelmişler.
Çırak, büyük bir debdebe (gösteri) ile alana gelmiş.
Onun çalımını görenler, bu pehlivanın mutlaka galip geleceğini zannederlermiş.
Usta da görmüş ki, çırağı kuvvetçe kendinden üstün.
Bir müddet ısınma hareketleri yapılmış ve iki pehlivan kapışmışlar.
Ama bir yere gelinince usta, çırağa öğretmediği o tek oyunu ona uygulamış.
Tabii çırak bu oyunu bilmediğinden kendini savunamamış.
Usta pehlivan iki eliyle onu havaya kaldırmış ve yere vurmuş.
Müthiş bir halk tezahürü (alkışlaması) duyulmuş.
Usta, bu oyunla çırağı yenmiş.
Ustaya büyük ödüller, çırağa da bir güzel güzel öğüt vermişler.
“Sen, seni yetiştiren hocana vefasızlık ettin.
Onu yenebileceğini söyledin ama bak sen yenildin” demişler.
Çırak da; Ama ustam beni kuvvetiyle yenmedi, bana öğretmediği o tek oyunla yendi” demiş.
Ustası da ona; “Ben bu oyunumu; sen kibirli olduğun için, kendini beğendiğin için, herkese her şeye yüksekten baktığın için ve bir gün gelirde vefasızlık yaparsın diye saklamıştım” demiş.
Şimdi ders zamanı…
Sevgili dostlar;
Kendi yetiştirdiğin bir insan bile zaman gelir, senin karşına çıkarsa…
O zaman dostlarım, dediğin insanlara iyi bak.
Bunlar senin dar zamanlarında yanındalar mıdır, yoksa karşındalar mı?
Yoksa senin yüzüne gülüyor da arkadan senin kuyunu mu kazıyorlar?
Bir gün bir yerden veya bir kimseden her an bir hıyanet görebileceğini hatırından çıkarma ve bütün işlerini ona göre ayarla.
Peygamberimizin (s.a.v) bir Hadis-i Şeriflerinde;
“Dostunu aşırı sevme, belki bir gün düşmanın olur.
Düşmanına aşırı kin duyma, belki bir gün dostun olur” dediğini unutma.