Filistin Notları-1

Masum insan ve çocukların katledildiği, yüz binlerce insanın aç-susuz bırakıldığı Gazze’de bir insanlık dramı yaşanıyor. Tek Filistinli kalmasın düşüncesindeki aklını yitirmiş İsrail terör devleti okulları, hastaneleri bombalıyor. 1948’den beri devam eden işgalci süreç insanları vatanlarından etti, sürekli zorunlu bir göçe zorladı, üstelik bunlar olurken işgalci yerleşimciler şiddet uygulamaktan da hiçbir zaman vazgeçmedi. Bildiklerimiz bunlar, ya arka planda yaşananlar? Kudüs’ün kimliği, arz-ı mevud düşüncesi, El-Halil’deki mezarlar, Mescid-i Aksa ve TİKA’nın bölgedeki faaliyetleri… Zulüm neden yaşanıyor, amaç ne? Bölgeyi bilmeden, tarihin arka planındaki amaçları bilmeden hareket etmek doğru mu? Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Kasım Karahogil 2019 yılında yaptığı Filistin ziyaretini tarihi ve İslami bakış açısıyla birleştirerek not etti. Bugün yaşanan vahşet üzerine Filistin gezi notları gazetemizde beş gün boyunca yayınlanacak. Yazı dizisi şeklindeki notların ilkini bugün yayınlıyoruz… 

Filistinliler, 14 Mayıs 1948'de işgalcilerin Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etmesi nedeniyle yurtlarından, topraklarından, ülkelerinden, evlerinden barklarından edildi! Mekke Allah'ın haremidir, Medine Resulullah'ın haremidir, Kudüs mü'minlerin haremidir. Haremin, kutsalın esirse, bir ben değil, sen de özgür değilsin… 

            An-Najah Üniversitesi’nin Filistin/Nablus’ta düzenleyeceği bir tıp kongresine katılarak, akademik anlamda Filistin’e destek vermek amacıyla, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Sağlık Medeniyet Derneği’nden katılan 25 kişilik bir doktor grubuyla AID (Uluslararası Doktorlar Derneği) ve MEDICS (Uluslararası Tıbbi Yardım Derneği) derneklerinin destekleriyle yola çıktık. Kongreye katılmamıza mani olurlar endişesi ile bir tur firması üzerinden gidiş gelişimizi planladık. Seferimizden döndüğüm bu gün aslında bu sefere ne kadar çok ihtiyacım varmış diye düşünüyorum… Bu ihtiyacı henüz hissetmeyen herkesi Kudüs’e gitmeye Mescid-i Aksa’yı görmeye teşvik etmek için bu gezi notlarını paylaşıyorum.        

            Ben Gurion havaalanındayız, içeri girip giremeyeceğimizi bilmiyoruz, tedirginiz, ama çok şükür içeri de girdik, havaalanında hasidik yahudilerin bakışları altında cemaatle namaz da kıldık, Elhamdülillah.  Biz tedirgindik, ama ertelenmiş bir hesabın görüleceği günlerin yaklaştığı düşünüldüğünde onlar da tedirgindi. Biletlerimize bakan kadın aşağıdan yukarı manalı manalı bakarak; “Telavivde bu kadar doktor ne yapacaksınız” diye sorduğunda, “biz Telavive değil Kudüs’e geldik” demek geldi içimden, “Kudüs için geldik” diyebildim. Gülümsedi tedirginliğini bastırmak içindi sanki... Havaalanından çıkınca, Mihmandar Turizm şirketinin ayarladığı otobüse binip Kudüs’e doğru yola çıktık ve rehberimiz Zeyd büyük bir iştiyakla anlatmaya başladı;

Mekke; Mescid-i Haram, alemin hidayet merkezidir. Medine; Mescid-i Nebevi, âlemin rahmet merkezidir. Kudüs; Mescid-i Aksa, alemin bereket merkezidir.

ÂLEMİN BEREKET MERKEZİNE HOŞ GELDİNİZ.

            Doğu Kudüs ve Batı Kudüs’ü ayıran yoldan geçiyoruz. Batı Kudüs’te yahudiler yerleşmiş. Doğu Kudüs’te ise müslümanlar. Batı Kudüs’ün zenginliği Doğu Kudüs’ün fakirliği aslında her şeyi izah ediyor. 1948 de İngilizler çekilip birleşmiş milletler eliyle Kudüs’ün %55’ini yahudilere, %45’ini müslümanlara yani Ürdün’e veriyorlar ve hemen ardından 14 Mayıs 1948’de İsrail devleti kuruluyor. 15 Mayıs, Filistinlilerin “Büyük Felaket” Nekbe günü. Çünkü İsrail'in Filistin toprakları üzerine işgal devletini kurduğu günün 24 saat sonrasında müslümanlar Batı Kudüs’ten kitleler halinde göç etmek zorunda kalıyor. O gün bu gündür müslümanların çektiği sıkıntılar hayal sınırlarını bile zorlayan bir hal almaya başlıyor.

            1967 de 6 gün savaşlardan sonra İsrail, Doğu Kudüs’ü de işgal ediyor. 1980 de Kudüs’ün tamamını başkent ilan ediyor. Bunun üzerine müslümanlar işgal edilen topraklarda 1987 yılında intifada ilan ediyor. İntifada sonucunda binlerce şehidin karşılığında İsrail geri adım atıyor ve 1993 de Oslo anlaşması yapılıyor. Bu antlaşmaya göre 6000 km2 Filistinlilere verildi, ama İsrail bu antlaşmaya hiçbir zaman uymadı. Filistin topraklarında yerleşim yerleri açmaya devam etti. Ariel Şaron daha sonra Filistinlilere bırakılan bölgelerin çevresine utanç duvarları yaptırmaya başladı. Öyle ki Filistinliler bu bölgelere adeta hapsedilmiş oldular. Bu bölgelerde kontrol tamamen İsrail askerlerindedir ve bu gün hala kimse bu bölgelerden İsrail’in izni olmadan girip çıkamaz. Mesela Filistin bölgelerinde araba plakaları beyaz zemin üzerinde yeşil plakalıdır ve Kudüs’e ve yahudi yerleşim alanlarına kesinlikle giremezler. Mevcut sınırların tamamını İsrail kontrol ediyor. Hatta Ürdün üzerinden Batı Şeria’ya bile ancak İsrail vizesi ile girebilir. Bu bir abluka ve boykot uygulaması olup, asıl amacı yaşam şartlarını zorlaştırarak sosyodemografik yapıyı yahudiler lehine çevirmektir. İsrail’in Doğu Kudüs’ü fiilen ilhak etmesine rağmen burada yaşayan Filistinliler Ürdün pasaportu taşısalar bile resmi olarak hiçbir ülkenin vatandaşı kabul edilmiyor. Doğu Kudüs’te Filistinliler, İsrail makamlarının verdiği “Kudüs Kimlik Kartı” ile şehirde ikamet etme iznine sahip bulunuyor.

Ülke yok, devlet yok, kimlik yok, silah yok, asker yok… Bağımsızlık, can güvenliği, mal güvenliği, eğitim kurumları, iş, aş, para yok, imkân yok… Lakin İslam var, iman var, ihlas var… Teslimiyet, takva, tevekkül var…

Sokaklarında adım adım İsrail işgal kontrol noktaları, elleri tetikte bekleyen Siyonist katiller; Müslümanların ise kalplerinde muhabbet, sürur, huzur var. (DEVAM EDECEK)