Felâtun Bey ile Râkım Efendi, Ahmet Mithat Efendi'nin 1875 yılında sürgündeyken, Rodos’ta yazdığı romandır. Tanzimat'ı takiben ortaya çıkan ilk Türk romanlarının ana temalarından biri "yanlış Batılılaşma" üzerine kurulmuştur. Karakterlerden Felâtun Bey, Batılılaşmayı yüzeysel olarak yorumlamış ve sefa hayatı süren biridir. Râkım Efendi ise ona karşıt bir karakter olarak kurulmuştur. Oldukça çalışkan ve tutumlu biridir. Romanın sonunda bu dönem romanlarından bekleneceği üzere Râkım Efendi dilediği hayatı elde ederken, Felâtun Bey yaptığı hataların sonucuna katlanmak zorunda kalır. İsimlerinde kullanılan "efendi" ve "bey" kavramları da karakterlerin temsil ettikleri değerlerin sembolüdür.
Felâtun Bey alafranga yaşamaya meraklı bir babanın evinde sathî bilgilerle yetişmiş, kıyafet, tavır ve ahlâkî davranışlarına kadar Avrupalılık özentisi taşıyan hazır yiyici bir gençtir. Bir dairede memurdur, fakat işine gitmez, vaktini eğlence ve gezi yerlerinde kumarla ve kadınla geçirir. Râkım Efendi ise küçük yaşta babasını kaybetmiş, önce annesinin, onun da ölümüyle dadısının ihtimamı altında yetişmiştir. Doğu ve Batı kaynaklı diye ayırmadan her ilim alanına ilgi duyar ve eline geçen her kitabı okur. Hemen her alanda bilgi sahibidir; ayrıca Arapça, Farsça ve Fransızca bilir. Bir dairede az maaşla çalışan bir memurdur, özel ders verir, bazı yayınevlerine tercümeler yapar.
Ahmet Mithat Efendi, ilk iki bölümde bu tiplerin zıtlığını aileleri, çevreleri ve günlük hayatlarıyla beraber verdikten sonra romanın diğer bölümlerinin her birinde değişik vak‘alarla Felâtun Bey’i cahilliği, kibri, müsrifliği, yapmacık nezaketi ve iptilâlarıyla rezaletlere sürükleyecek, gülünç durumlara düşürecek; buna karşılık Râkım Efendi’nin şahsında bilgili, tutumlu, iradeli ve vakur, biraz da Batı’nın olumlu değerlerini benimsemiş bir Osmanlı tipini yüceltecektir. Mekân olarak İstanbul’da geçen hadiselerin 1870 sonralarına ait olduğu anlaşılmaktadır.
Tanzimat zamanının ilk romanlarından olması hasebiyle meddah geleneğinden önemli izler taşıyan eserde Ahmet Mithat’ın o kendine has anlatım sıcaklığı hemen okuyucuyu yakalamaktadır. Amaç, Doğu ve Batı değer hükümlerini tartışmak ve Doğu’nun üstünlüğünü ortaya koymaktır. Felâtun Bey ile Râkım Efendi anlatısının önemli niteliklerinden birisi, Batılılaşma süreci içinde iki medeniyetin ve değişmeye başlayan Osmanlı insan tiplerinin mukayesesine dayanan romanların ilki oluşudur. Berna Moran’a göre roman, Batılılaşma’nın tüketim ekonomisine kendini kaptıran müsrif Felâtun Bey’e karşılık para işlerinde dikkatli, başarılı, fakirken durumunu düzelten Râkım’ın tercihi üzerine kurulmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar da daha önce aynı görüşe Râkım’ı oportünist bir tip olarak suçlayarak yer vermiştir.
Râkım, yazarın kendisiyle (olumlu anlamda) büyük bir benzerlik gösterir; Râkım da yazarının romanı yazdığı yaştadır, hatta aynı semtte (Tophane) doğup büyümüşlerdir. Kadınlar, özellikle de yabancı kadınlar onun kültürüne ve ağır başlılığına hayrandırlar ve ona âşık olurlar. Konuşmalarında İslâm, Osmanlı, Türk örf ve âdetlerinin savunmasını üzerine alır, tavır ve hareketlerinde de bunları temsil eder…
Birkaç tadımlık okuyalım;
“Hangi kitap çıkarsa çıksın satıcılardan kendisine daima kitap götürmeye alışmış olan dağıtıcı en evvel Felatun Bey’in kitabını götürüp Beyoğlu’nda mücellit Helm’e teslim eder. O da güzelce, alafranga olarak ciltleyip arkasına altın yaldızla “A” ve “P” harflerini de bastıktan sonra götürüp Felatun Bey’in uşağına verir ve akşam Bey geldiğinde kitabı görüp gayet düzenli olan kütüphanesine yerleştirirdi. Fransızca bu iki harfi tanır mısınız? İlki Ahmet Felatun Bey’in isminin baş harfi ve ikincisi Felatun adının Fransızcası olan “Platon” kelimesinin birinci harfidir. Avrupa’da bir insanın isminin yahut isimlerinin böyle ilk harflerini kullanması vardır ki buna o adamın “markası” denir”.
“Rakım fakirlik içinde tokgözlü büyümüş olduğundan eline para geçtiği zaman onu saklamaya mümkün değil razı olmayarak, parayı mutluluk kaynağı bilir ve bundan dolayı mutluluğu yolunda harcamak için para kazanmayı severdi. (…) Bir ayda Rakım Efendi’nin Mr. Ziklas’ın evinde kurduğu yakınlığın derecesini sorar mısınız? O kadar ki, bu aile arasında yalnız hoca sıfatıyla değil, belki aile dostu, namuslu, edepli, mahcup, alim, kamil biri olarak görülür, ona göre kendisine saygı gösterilirdi. ”
“İnsanoğlunun yaratılışının gereğidir; insan kendi mutluluğundan yalnız kendinin haberdar olmasıyla kanaat etmez, herkesi de haberdar etmek ister. Hatta bir insan esasında mutlu değilse bile, etrafa kendi mutluluğunu inandırmak için hilekarlığa ve yalancılığa bile düşer. İnsanoğlunun yaratılışının bu gereği adeta umumi gibi bir şey olduğundan o kadar önemli görülmezse de beş liralık bir saate, yirmibeş liralık veyahut daha fazla bir paha etmek üzere elmaslı kordon takmak gibi gösterişler bu karakterin en adi mertebesinin gereklerindendir”.
Emrah Balcı’ya orijinal metni günümüz Türkçesine adapte etmesindeki başarısı için teşekkürlerimizi sunarken bu özellikli anlatıyı okumayı ihmal etmeyelim. Ahmet Mithat Efendi çok kıymetli bir yazarımız ve pek çok şeyin ilkini yapmış. “Türk Tolstoyu” da denilen bu yazarımızı ve eserlerini tanımak hepimize nasip olur inşallah.