Arkadaşlar.
Merhamet etmek iyidir.
Acımak birçoğu vakit yetmiyor.
Önemli olan
Ihtiyaç duyana,
ihtiyaç duyduğunu,
ihtiyaç duyduğu anda verebilmektir.
Ve bir o kadar da önemli olan yapılan iyiliği unutmamaktır.
Marketi yerliden, eti kasaptan, balığı balıkçıdan, ekmeği fırından, meyveyi sebzeyi Pazar esnafından ya da manavdan alın.
Büyük marketlerin size ihtiyacı yok, ama küçük esnafın tam da bugün size ihtiyacı var..
Marketler zinciri yerli esnafı kavuruyor.
Eski esnaflar bir bir kapanıyor.
Devlerin karşısın da dayanamayan küçük esnaf eriyor.
Eskilerin bakkal amcaları yok artık.
Biz birbirimize güvenmeyi yeniden öğrenmeliyiz,
Yeniden bir olmayı, iri olmayı, hep birlikte yerli olmalıyız.
Tıpkı altmışlı, yetmişli, seksenli yıllardaki esnafın açık bıraktığı dükkân kapısı önüne bir tabure koyup namaz için Camiye gittiği günlerdeki gibi.
Doksanlı yıllarda bozulmaya ve her geçen yılı arar olduk.
Belki biz eskidik.
Altmışlı kuşak olmamızda geçmişi özlüyoruz.
Bugünler bir çuval şekerin çok değerli olduğu günlerdir...
Bundan kırk, elli yıl kadar önce, helvacılık yapan Mehmet usta iflas eder.
Elinde avucunda ne varsa yitirir..
Alacaklarını tahsil edemez, işçilerini çıkarır, iş yerini kapatmak zorunda kalır.
Ama bir yerlerden de tekrar başlaması gerekmektedir.
Helvacı Mehmet ustanın cebinde beş parası yoktur...
Kalkar, Hiç tanımadığı şeker satan bir dükkâna gider.
Kendisini tanıtır, helacılık yaptığını iflas ettiğini anlatır.
Parası olmadığını ve iş yerinin tekrar üretim yapabilmesi için acil bir torba şekere ihtiyaç duyduğunu, ancak şeker parasını helvayı yapıp sattıktan sonra ödeyebileceğini söyler.
Şeker satıcısı Bahaddin usta, Mehmet ustayı dikkatlice dinler.
Yerinden kalkar ve işçisini çağırır; “oğlum bir at arabası çağır,
on torba şeker yükleyin, Mehmet ustamın dükkânına indirin” der.
Şekerci Bahattin usta küçük bir kâğıda da, isim, adres belirtmeden, sadece ”yirmi torba şeker” yazar.
Kâğıdı Mehmet ustaya uzatır, ardından da; ”Mehmet usta sıkma canını!..
Sen şu şekeri al Kazanını kaynat, helvanı yap, sat!...
Ne zaman elin rahatlarsa o zaman gel borcunu öde! ”der.
Mehmet usta şaşkındır, ne diyeceğini bilemez.
Bir torba şeker derken, yirmi torba şeker bulmuş olmanın heyecanını yaşar..
Hiç tanımadığı biri tarafından kendisine güvenilip yirmi torba şeker verilmesi karşısında gözleri dolar, hıçkırıklara boğulur.
Mehmet usta şekeri alır, iş yerine döner.
Kısa sürede helva üretimine tekrar başlar.
Yaptığı helvaları satar.
Şeker borcunu ödeyecek parayı toparladığında Bahattin ustanın yanına gider.
Bahattin usta güler yüzle, ayakta karşılar.
Çay kahve derken, parayı Bahattin ustaya uzatır; "Bahattin ustam Allah senden razı olsun, bizi tekrar ayağa kaldırdın, çark dönmeye başladı” dediğinde
Bahattin usta;
“Yok !...
Kazanmanın sebebi ben değilim…
Belki vesile olmuş olabilirim, ama ne varsa sendendir" der.
Sonra da yanında çalışanlara; “Mehmet ustama otuz torba şeker yükleyin” talimatını verir.
Mehmet usta sözünde durmuş, borcunu ödemiş olmanın huzurunu duyarken,
Bahattin usta da karşısında işini tekrar kazanmış, sözünde duran birini görmenin bahtiyarlığını yaşar.
Okuduğunuz kıssadan hisse kime ait bilmiyorum, lakin tam da bugün bize lazım olan ahi ruhu anlatıyor.
Ahi ahlakı kültürü yaşam biçimi buydu.
Ahi toptancısı, ahi imalatçısı, borcunu ödeyen ahi iş adamı, öder mi diye terettüp duymayan ahi toptancısı.
Bugün biz sadece ahi bayramını kutlarız.