Akımlar insanların süregelen alışkanlıklarını değiştirmenin en etkili yollarından biridir ve oldukça da manipülatiftir. Her şey monoton giderken adeta bazı insanlar bir araya gelir ve derler ki “hadi artık bundan sonra bu işi başka türlü yapıyoruz” o anda orada bulunan birkaç kişi yeni yöntemi yadırgasa da “çoğunluğa ayak uydurmak ve geri kalmamak amacıyla” işi yeni yöntem ile yapmaktan kendini alıkoymaz. Günümüz sosyal medyasının baskıcı tavrı ve globalleşmenin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde bu akımlar artık had safhaya ulaşmıştır zira her gün dünyanın başka bir yerinde yeni akımlar türemektedir fakat bu akımların çoğu zayıf ve güçsüz karakterli olduğundan ve çoğu da gençlerin kendi arasındaki eğlencelerden ibaret olduğundan yok olmaya mahkumdur. Bir de geniş çaplı güçlü fikir akımları vardır ki aslında yazımızın sebebi olan akımlar bunlardır.
Akımlar hakkında tuhaf olan ise yanlış şeyler içerse bile sırf “geri kalmamak”, “toplum içinde utanç duyulacak hale düşmemek”, “modern olmak” maksadıyla takip edilebilir olmasıdır. Örneğin Sparta Devletinin olduğu yıllarda bir çocuğun hırsızlık yapması “cesaretinin bir nişanesi” olarak düşünülür ve çocuk yalnızca hırsızlık yaparken yakalanırsa cezalandırılırdı oysa hırsızlık eylemi bugün Türk Ceza Kanunu uyarınca suç kabul edilmektedir. Bilinen bir örnek vermek gerekirse Cahiliye Dönemi Arapları kız çocuklarını diri diri toprağa gömerdi. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki bir akımın halkın geneli tarafından benimsenmiş olması o akımı her zaman doğru kılmaz.
Günümüzde popüler olan akımların birisi “cinsiyet eşitliği” ve diğeri de “pozitif ayrımcılık” akımı olarak adlandırabileceğimiz akımlardır. Dışarıdan bakıldığında oldukça çağdaş görünse de başlığımızdaki konuyla alakalı olarak bazı kilit sorunları vardır ki bu sorunları ortaya koymak için bazı soruları ortaya atmak gerekir.
Neden soyadını erkek verir?
Soyun neden erkek üzerinden ilerlediği düşünüldüğünde sonuç almak gayet basittir. Çocuğu anne doğurur ve başka bir ihtimal yoktur (insanlık tarihi dikkate alındığında taşıyıcı annelik müessesesi çok kısa bir süredir hayatımızda). Oysa babanın tespiti her zaman mümkün değildir ve çocuk ile babanın arasındaki soy bağının kurulması geçmişten günümüze kadar zorluklarla dolu bir süreci içerir çünkü biyolojik olarak baba olabilmek anne olabilmekten çok daha kısa bir süreci kapsar.
Erkeğin, çocuğa soyadını vermesi eşitlikle alakalı değil biyolojik bir durumla alakalıdır zira çocuğun nesebini belirlemek için bu durum elzemdir. Maalesef ki günümüzde her şeyi eşitlik/adalet çatısı altında değerlendirmeye çalışan bir güruh mevcut, kendilerine “su neden hep aşağı doğru akıyor yukarı akmaması hiç eşit değil” deseniz körü körüne ardınızdan yürümeleri işten bile değil keza yukarıda da belirttiğimiz üzere bir akım toplumun geneli tarafından kabul edilse dahi bu onun doğru olduğunu göstermez.
Kadının, erkeğin soyadını alması da benzeri bir süreci ifade eder(di). Kadına yönelik olan erkeğin soyadını alma zorunluluğu hakkında daha yumuşak bir tutum mümkündür zira bu durum kişinin kendi seçimlerini belirlemesi hususunu da içerir fakat evlilik müessesesi, aile olmak için birlik de gerektiren bir müessesedir.
Durumu ileri götürerek kadın ve erkek evlendikten sonra kurulan ailenin tamamına bir soyadı değişikliği imkanı tanıyan düzenlemeler dahi istenmektedir ki bu durum Türk aile yapısını mahvedebilecek türden bir düzenleme olacaktır zira soy, bizim tarih ve kültürümüzde önemli bir yere sahiptir fakat günümüz dünyasında soy ve aile kavramının değerini azaltma ve içini boşaltma yolunda akımlar çıkarılmakta ve adeta bir “herkesleştirme”, “soysuzlaştırma” propagandası yapılmaktadır. Oysa her birimizin ailesinde/soyunda iyi veya kötü özellikleriyle tanınan kişiler mevcuttur, biz bu kişilerin son üyesi ve birleşimi olarak dünyaya geldik, bu kişilerin birtakım fiziksel ve manevi özelliklerini taşıyoruz ki bu bizi biz yapan yegane şeydir.
Eğer kadınlar için gerçekten eşitlikçi çözümler isteniyorsa bu tarz şekilci ve günü kurtaran değişiklikler yerine çalışma ve yaşama koşullarında iyileştirmeler gereklidir mesela özel sektörde erkeklerle aynı pozisyonda çalışan kadınlara daha düşük ücret verildiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Kadınların gerçekten istediği şey eşitlikçilik oynamak veya pozitif ayrımcılık değil gerçek bir birey olarak toplumda rol almaktır ve bu sadece politikacıların yapmakla yükümlü olduğu bir şey değil hepimizin müşterek çabasıyla ortaya konulabilecek bir süreçtir.
Yeni düzenlemeyle birlikte herhangi bir mağduriyet giderilmemiş, bir zafer kazanılmamış, veya herhangi bir eşitlik sağlanmamıştır. Eğer gerçek bir eşitlik sağlanacaksa kadınlar sınırsız süreli nafaka almak zorunda bırakılmamalı, kadınların çalışma hayatına kazandırılması yönünde somut adımlar atılmalıdır ki kadın ve erkek nafaka ödeme konusunda eşit duruma gelebilsin. Hukukumuzda kadınların da nafaka ödemesinin önünde hiçbir engel olmamasına karşın boşanma davalarının neredeyse tamamında erkek, kadına yoksulluk nafakası ödemek durumunda kalmaktadır ki bu başka bir yazımızın da konusunu oluşturacaktır.
Keza yapılan düzenlemelerin detaylı şekilde düşünülüp incelenmemesi yüzünden toplumda/aile yapısında çatlaklar oluşması kaçınılmaz olacaktır, soyadı kurumu ülkemizde 90 yıldır olsa da Türk toplumu soyadı olgusunu benimsemiştir. Düzenlemenin bir sorunu da yakın zamanda görülecektir ki o da çocuğun soyadının anneden mi yoksa babadan mı olacağıdır.
Kısacası Türk toplumu açısından yapılan bu düzenlemenin işlerlik kazanması sosyal hayatta, hukukçu deyimiyle uygulamada bir eşitsizliği gidermemiş ve havada kalmıştır zira bu düzenleme ile Türk Kadını bir hak edinmemiş veya mahrum kaldığı bir şeye erişememiştir.