Dünyaya İkinci Geliş Yahut İstanbul’da Neler Olmuş

Hiç ahirete gidip gelmişliğiniz oldu mu?.. Elinden her iş gelir Mesut Ağa, bu işi iki genç âşığın -Osman Bey ile Nergiz Hanım- başına getirdi. Kollarından tuttuğu gibi onları ahirete yolladı. Nergiz ile Osman ilk zamanlar ahiretlerinde mutlu mesut yaşarlarken sonradan dünya gözlerinde tütmeye başladı. Ama nafile! Ne cennet ne cehennem olan bu yerden çıkmak isterler çıkamazlar, seslerini duyurmak isterler duyuramazlardı. İki gönül, artık kaderlerine razı olmuş, olacakları bekliyordu… Onlar böyle can cana ve baş başa karanlıklar içinde yaşayadursun, İstanbul bu sırada çalkalandı durdu. Padişah III. Selim askerî düzenlemelere hız verdi. Düzenlemelere taraftar olanlar ile karşıt olanlar birbirlerine diş biledi. Casuslar ortalığı fesada verdi. Yeniçeri ayaklandı… Artık Osman ile Nergiz’in can attığı dünya, gerilerinde bıraktığı dünya değildi… Nasıl, meraklandınız mı sevgili okurlarım?

19. yüzyıl sonu Osmanlı yazarları açısından yeni bir döneme işaret eder; geleneksel edebiyat terk edilerek yeni, modern bir edebiyat inşa edilecektir. Bu inşa süreci içinde Batı’dan ithal edilen yeni bir edebi tür olarak roman merkezi bir yerde konumlandırılır. Tüm yazarların yeni tür romana atfettikleri birincil özellik gerçeğe benzerliktir. Romanını okurları eğitmek için bir araç olarak gören Ahmet Mithat da dönemin diğer yazarları gibi romanda gerçekliği çok önemser. Makale ve kurmaca eserlerinin önsözlerinde romanın imkân dâhilinde, olmuş ya da olması mümkün olayları anlatması gerektiğini savunur, “gerçek” hayatta gerçekleşmesi mümkün olmayan deneyimleri, olağanüstü durum ve olayları anlatan, sınırsız bir hayal gücünden beslenen anlatıların roman türüne yakışmadığını iddia eder. Ancak kurmaca eserlerine bakıldığında teoride savunduğu bu düşüncelerin pratiğe tam olarak geçirilmediği ve olağanüstü deneyimlerin romanların konusu haline geldiği görülür.

Roman 1874 yılında yazılmıştır. 1874’te romancı, Rodos menfasındadır (sürgünündedir). Dünyaya İkinci Geliş yahut İstanbul’da Neler Olmuş romanı, III. Selim dönemi olaylarını anlattığından tarihi roman hüviyetine sahiptir. Özellikle Yeniçeri-Nizâm-ı Cedit ocaklarının arasındaki mücadelenin işlendiği romandaki kimi epizotlar, anlatıcı tarafından tarihsel kaynaklara dayandırılmaktadır.

Tadımlıklar;
“-Sen bu kızı öldürmedin lala. Beni öldürebilirsin. Nergis’i de öldürebilirsin.
-Evet! Ben o kızı öldürmedim. Fakat diyorum ya! O da bu dünyada değildir. Sağdır. Ahiret gibi bir yerdedir.
Araptan bu sözü işitince Osman Bey güya Nergis’i almış da kendi koynuna koymuş kadar sevinip çılgın bir tavırla Arap’ın boğazına sarılıp:
-Ah lalacığım! Aman! Ocağına düştüm, merhamet et! Nergis’i gönderdiğin ahret neresi ise beni de oraya gönder.
-Sen söylediğim sözü latife mi sanıyorsun? Ben Nergis’i ahirete gönderdim, ahirete beyim ahirete. Orada güneş doğmaz, ay doğmaz. Gökyüzü yoktur, yıldızlar görünmez. Bağ, bahçe, seyr-i seyran yoktur. Işık bile yoktur. O ahiret o kadar korkunç bie ahirettir ki insan kendisinden başka vücut, yüreğinin çarpıntısından başka hareket, ciğerinden çıkan ah, canevinden başka ses seda duymaz.
-Razıyım lalacığım razıyım.
-Orada bir ana yoktur ki insanı bağrına bassın. Bir baba yoktur ki şefkat nazarını senden ayırmayarak nereye gidersen arkandan gezdirsin. Orası ahirettir dedim beyim ahirettir.”

“Kocası vefat eden bir kadın kaç gün ağlar? Kocalar ister ki kıyamete kadar ağlasın. Hem de bunu dünyada her koca ister. Hatta bazıları karısının gerçekten kıyamete kadar ağlayacağına dahi inanır. Ancak şunu pek iyi bilmeli ki bir kocanın karısı vefat ettiği zaman koca ne kadar ağlarsa karı dahi ancak o kadar ağlar. Yalnız bir istisna vardır. Eğer karı kırkını geçmiş ve fakir bir halde bulunup da kocasını kaybetmiş ise biraz ziyadece ağlar. İhtimal ki ta bir diğer koca bulunabilinceye kadar ağlar.”

“Ah! O gün Güngörmez Bey’in gön görmesi, görmeye muhtaç bir hal idi.”

“Demek oluyor idi ki evvelleri yeniçeri taraftarları başka ve Nizam-ı Cedid taraftarları başka iken şimdi onlardan birtakımı ve bunlardan birtakımı onlara karışmakla eski dostlardan birtakımı birbirine düşman ve eski düşmanlardan birtakımı birbirine dost olmuş idiler. Bu hâl ne kadar büyük bir karışıklık demektir düşünülür ya? Ortalık kaynayıp karıştıkça casusa ihtiyaç artar ve hâlbuki casusluk dahi günden güne güçleşirdi. Zira bir hizmet görmek isteyen yadigârlardan pek çoğu işlerini yüzlerine gözlerine bulaştırıp aralıkta kendi başlarından da olurlar.”

Kayda değer bir kurgu ve olağanüstü bir deneyim yaşayan Osman Bey ve Nergis Hanım’ın hikayesi ilgi ile okunmaya değer bir anlatı olmuş. Ben bu kitabı okuduğum için güzel bir kazanım yaşadığımı, güzel bir vakit geçirdiğimi, III: Selim zamanındaki İstanbul’u ve bazı olayları öğrenip zihnimde canlandırdığımı ifade edebilirim. Tabii ki bunları size de öneririm. Ahmet Mithat’la vakit su gibi akıp gidiyor.