“1960’lı yıllarda Necip Fazıl ismini rahmetlik babamdan duydum bir kış günü idi kendi köy odamızda soba yanıyor, cemaat kalabalık sohbet esnasında istiklal gazisi topuksuz Süleyman amca babama köyün kuruluşu hakkında bir soru sordu, babam da Bekdik Oğuz boylarının bir koludur Horasan’dan Urfa, Antep, Rakka ve Maraş bölgesine geldiklerini, Bekdik köyünün de 1500 lü yıllarda Anadolu’nun iç bölgesine göçerek Maraş tan geldiğini, Torosların güneyi ve kuzeyine Niğde ile Konya Ereğli’deki ovadan konaklamaya başlayıp devam ederek Şereflikoçhisar, Kaman Kırşehir ve Sarıyahşi ile aramızdaki Hortu’ya şimdiki mevcut köyün olduğu yere ve Kaman’a yerleşmişler. Hasan Dağ’ını ve Erciyes’i de yayla olarak kullandıklarını ve sonra Hortu’dakileri geri Ereğli’ ye dönmüşler fırka-yı ıslah fermanı ile yerleşik düzene geçilince herkes olduğu yerde kalıyor Maraş, Konya, Ereğli, Karaman, Aksaray, Şereflikoçhisar. Kırşehir, Kaman, Nevşehir ve Kayseri Anadolu da bu bölgeye yerleşmişlerdir.
Bekdik’lerin İstanbul’dan hacca giden Surre alayının Haymana’dan, Niğde Ulukışla’ya kadar güvenliğini sağlayan, devletine karşı sadık bir millet olduğunu söylemişti.
2001 yılında baba ve dede dostumuz olan Ankara Belediye Başkanlığı yapan merhum Mehmet Altınsoy’dan bire bir dinledim. Bana dedi ki İbrahim Bekdik Çıkınağıl ve Dedeli köyleri bunlar oradan geçen Uluyol yani İstanbul-Hicaz yolu üzerinde surre bekçiliği yapan sadık ve cesur bir millet demişti. “O Köyün Adı Bekdik” şiirimde üstat için bir dörtlük;
Necip Fazıl Maraş’tan, Bekdiklidir edemiz
Damat İbrahim Paşa Nevşehir’de dedemiz
Her devir ayaktayız geçmez bizim modamız
Ecdadım çadır kurmuş yaylalarda otağı
Bu boyun adı Bekdik, yiğitlerin yatağı
Bekdiklerin o tarihten bu güne kadar yoğun yerleşim yerleri burasıdır dedi.
Damad İbrahim Paşa’nın, Sütçü İmam’ın, Kazım Kara Bekir’in, Galatasaray’da aslan lakaplı Nihat’ın, Necip Fazıl’ın, Ferruh Bozbeyli’nin Bekdikli olduklarını söyledi. Necip Fazıl’ın dedesi Maraş’tan İstanbul’a gidiyor ama dedem ve babam ile ilişkileri devam ediyor. Kırşehir, Nevşehir, Ereğli ve Niğde ile irtibatları hiç kesilmeden ilişkiler günün şartlarına göre devam ediyor, bu günlerde teknolojinin sağladığı imkânlar ile bizler ilişkilerimizi daha üst seviyeye çıkardık, merkezi Ereğli’de olan ODBEKDER (Oğuz Dulkadir Bekdik Kültürünü Yaşatma Derneği) organizesinde her yıl dokuzuncu ayın ilk haftasında, Türkiye’deki tüm Bekdikler Ereğli’de buluşur, Uluslararası büyük şölen yaparız. Bekdik şiirimizin bir dörtlüğünde üsdad için
Bilir misin üsdad Necip Fazılı
Bekdiklidir Sakarya’nın yazarı
Onun ismi altın harfle yazılı
Bizler Bekdikliyiz bilir misiniz?
Babam ile Necip Fazıl mektuplaşırdı, babam “üsdad” diyerek mektuba başlardı. Necip Fazıl da babama “emmioğlu” diye cevap yazardı. Hiç unutmam, zarfın üstüne ‘Sayın Necip Fazıl Kısakürek Cağaloğlu / İstanbul’ yazardı. O zaman en yakın postane Şerefli Koçhisar’da idi, mektubu oradan gönderirdi, Necip Fazıl’dan babama gelen mektubun üzerinde ‘Sayın Lütfi Düğer Mübaşir eliyle Bekdik Köyü Ş. Koçhisar / Ankara’ yazardı. Köylerin mektuplarını siyah bir at üzerinde yakası postlu, kalın deri gocuklu, resmi giyimli mübaşirler getirir, köy meydanında muhtar tellal çığırtırdı; ‘Eyy millet, duyduk duymadık demeyin, mübaşir gelmiştir!’ deyince ben koşardım. Mübaşir, atının heybesinden mektup kolisini alır, yüksek bir yere çıkar, oradan mektupları okurdu. Bazı evraklara imza attırır, okumuşluğu olmayanların sağ elinin başparmağını ıstampadaki mürekkeple ıslatır evrakın üzerine parmak bastırır, bazılarının imza yerine kullandığı mühürünü basardı. Babamın mektuplarını ben alırdım. Babam mektubu açardı ve Necip Fazıl’ın ‘emmioğlu’ diyerek başlamış olduğu mektubu babam okurdu, bizler dinlerdik.
1970’li yıllarda Kırşehir’de sanat hayatına atılınca çeşitli dernek faaliyetlerinde aktif görev almıştım. O vesileyle 1976’da askerden geldikten sonraki tarihlerde Necip Fazıl üstat ile iki kez karşıladım. İlki Konya’da, ikincisi Kayseri’de. Kendimi tanıtırken ‘Ben Bekdikli Lütfi Düğer’in oğluyum.’ deyince durakladı ve o mikrofonik sesi ile ‘Gel şu alnıma benzeyen kırışık alnından emmin bir öpsün.’ dedi. Ben elini öptüm o da alnımdan öptü. Necip Fazıl’ın alnı da kırışıktı; yaş kemale ermiş, son zamanları ve sakallı idi. Anma programında üstada yazdığım şiirde emmim ve kırışık alnından bahsetmemin sebebi Konya’daki ilk buluşmamızda üsdadın bana söylediği sözün tescilidir.
2018’de Konya Ereğli’deki Oğuz Dulkadir Bekdik Kültürünü Yaşatma Derneği (ODBEKDER) ile organizasyonunu üslendiğim Ereğli Belediyesinin de maddi ve manevi desteği ile 1. Uluslararası Necip Fazıl’ı Anma Programı’na yurt içi ve yurt dışından davet ettiğimiz seçkin şairler ile coşkulu bir şekilde kutladık.
ÜSTAD NECİP FAZIL
Vatan aşkı ile yanan yürekden
Yelken açıp deryalara dalmışdık
Üsdad Necip Fazıl Kısakürek’den
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
Sakarya’yı kükreyerek okuyan
Bülbül gibi seher vakdi şakıyan
Şiirleri nakış nakış dokuyan
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
Sözlerini gerçeklerle bürüyen
Su misali kıvrım kıvrım yürüyen
Kitleleri arkasından sürüyen
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
Duygusunu manalara yükleyen
Sırlarını hecelerde saklayan
Kalemiyle gönülleri yoklayan
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
İnsanlığın hamuruyla yoğrulan
Çile ateşiyle pişip kavrulan
Muhabbetin rüzgarıyla savrulan
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
Yunus gibi diyar diyar dolaşan
Arı gibi çiçeklere bulaşan
Adım adım menziline ulaşan
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
Ta doğuşdan edebiyle barışık
Yakdığı meşale sönmez bir ışık
Yaş kemale ermiş alnı kırışık
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık
İbrahim’im der ki Oğuz boyundan
Maraş, Dulkadirli, Bekdik soyundan
Ben emmimin şair ruhlu huyundan
Biz ilhamı bu Necip’den almışdık