Yüce Kitabımızın daha ilk suresinde ısrarla sıratı müstakim üzere olmayı, sıratı müstakime iletilmeyi diliyoruz. Bununla da kalmıyor hidayetimizin artması için duaya duruyoruz. Bu halle yaşamayı ve bu halle terki hayat ederek rabbimize kavuşmayı arzuluyoruz. Doğru yol, eğriliği olmayan, yan yollara sapmayan ve kişiyi maksadına ulaştıran bir yoldur. Bu yolu ilk defa biz kullanmıyoruz, ilk yolcusu biz değiliz. Ta Hz. Âdem’den bugüne gelinceye kadar niceleri bu yolda yürüyüp menzile ulaştılar.
Bu yolu daha önce kullanan ve menzile salimen giden başka insanların yolculuk hikâyeleri yoldaki tehlikeleri göstermesi açısından çok önemlidir. Bu yolda karşılaşılabilecek tehlikeler ve zorluklar için yol kılavuzumuz gökten inen vahiydir. Yol ne kadar önemliyse yolda birlikte yürüdüklerimiz de o kadar önemlidir. Yolculuğu kiminle yapıyoruz, kimlerin peşindeyiz ve kimlerin yürüdüğü yolu takip ediyoruz. Yol tarifimiz doğru mu? “Bizleri dosdoğru yola ulaştır; nimet verdiklerinin yoluna; gazaba müstahak olanlar ve yoldan çıkanların yoluna değil! ”Doğru yolla alakalı kâfi miktarda bilgimiz var; ancak bu bilgi şuura dönüşmedikçe bir faydası olmaz.
Fatiha suresinde her gün defalarca hayatımızı yaşayacağımız istikameti belirleme temennimizi dile getiriyoruz. Kıyametin dehşetli manzarasında hüsrana uğrayan insanların hallerinin benzerine duçar olmamak için istikametten ayrılmamak zorundayız. “ Zalimin ellerini ısıracağı gün şöyle der: Keşke Resulle birlikte hareket etseydim. Keşke falanı dost edinmeseydim. Zira Vahiy geldikten sonra beni saptırdı. Şeytan, insanı yoldan çıkarır ve öylece yüz üstü bırakır. Peygamber dedi ki: Rabbim! Halkım bu Kur’an’ı işlevsiz bıraktılar.”.
Gittiğimiz yolun doğru olması öncelikle bizi bu dünyada mutlu ve huzurlu eder. Ahiret mutluluğu da yanında garanti sayılır. Çünkü Yüce Allah kendi yolunda mücahade edenlere çok güzel bir hayat yaşatacağını haber veriyor: “Kim Mümin olarak –gerek erkek gerekse kadın- salih amel işlerse ona güzel bir şekilde yaşatırız. Kıyamet günü de yaptığının en güzeli ile karşılık veririz.”.
Bugün yaşadığımız zillet ve esaret hayatı, gittiğimiz yolun, yoldaki arkadaşlarımızın ve yola çıkış gayemizin doğru olmadığını gösteriyor. Kur’an-ı Kerim’e uymadığımızın en açık göstergesi dünyanın her yönden üstümüze gelmesi ve ilahi nusretten mahrum oluşumuzdur. “Kim Rahman’ın Zikrinden(Kuran) yüz çevirirse ona bir Şeytanı ondan ayrılmayan en yakın arkadaş kılarız. Onlar, insanları doğru yoldan alıkoyarlar, hâlbuki kendilerini doğru yolda sanırlar. ”. Taha suresinde sünnetullahın nasıl cereyan ettiği ve hangi esasata dayalı olduğu şöyle beyan ediliyor: “Kim benim Zikrimden yüz çevirirse onun için zor bir geçim/yaşam vardır.”.
Yanlış Yolda Olmanın Alametleri
Zaman zaman bazı insanların “madem dinimiz hak din, kitabımız da son kitap; öyleyse niçin dünyanın efendisi başkaları? diye sitem ettiklerini duyuyoruz. Böyle sözler maalesef dinimizi bilmemekten kaynaklanıyor. Tabiatta cari olan Sünnetullah yasaları gibi toplumsal değişim yasaları da vardır. Bu yasalara uygun davranmadığımız için bugün bu durumdayız. Toplumların /insanların yanlış yolda olduğunun birçok göstergesi bulunmaktadır. Bu alametlerden öne çıkanlar şöyle sayılabilir:
*Allah’ın gönderdiği Resul’ü putlaştırıp haşa O’nun ortağı haline getirmek -ki Hristiyanların Hz. İsa’ya yönelik aşırı yüceltmeci söylemleri böyledir- sevgide aşırıya kaçmanın neticesidir. Müslümanlar içinden bazı müfrit taifelerin Hz. Muhammed’i varlığın sebebi kabul etmeleri (levlake sözü bağlamında düşünülmeli),Nuru Muhammedi teorisi bizdeki izdüşümüdür.
*Peygamberimizi postacı mevkiine indirgemek ve örnekliğini bir kenara koyarak Kur’an metnini modern paradigma ile yorumlayarak yeni bir dini anlayış ihdas etmek. Özellikle İslamdaki ibadetlerin ve kavramların keyfe keder bir şekilde yorumlanması, modern dogmaların esas, dini kaidelerin tali kabul edilerek yeni bir teoloji kurma çabaları bu meyanda değerlendirilebilir.
*Toplum nezdinde ahlaki normların, örf ve adetlerin terkedilmesi, Şeriatın hayatın dışına itilmesi, emri bil marufun yapılamaz hale getirilmesi sosyal bir intihardır. “ Onlar, yaptıkları kötülüklerden birbirlerini nehyetmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kadar kötüydü!”.
*İtilafın, ittifakın ve vahdetin bırakıp ihtilafa düşülerek ,fırkalara ayrılmak Müslüman toplumların elindeki kudretin kaybedilmesine yol açmıştır. Bu vaziyet de tutulan yolun yanlışlığına delalet eder.
Yola çıkılmayacak kişilerle dosdoğru bir yola bile çıkılsa o yol da yolculuk da insan için bir işkenceye dönüşür. Yol, yolcu ve menzil tayininde isabet etmek hayatın doğru yaşanmasında da isabetli davranmayı getirir. Yolda ilerlerken yolcular haramileşiyor, harami olmakla kalmayıp sizi de harami olmaya çağırıyorlar, dünyaya dair işlerle meşgul edip ahireti, hesabı, kitabı unutturuyorlarsa o yolcularla gidilecek yolun sonunda ebedi azabı kazanmaktan başka bir kazanç olmaz. Öyleyse hangi yolda kimlerle yürüdüğümüze bir daha bakmakta fayda var.