DİYEBİLİYOR MUYUZ?

Her şey yolunda giderken…

Acı ve ani bir fren.

Yakınız, arkadaşınız ya da aynı beldede yaşayan biri…

Ölmüş ise Ahret gerçeğini, kazazede ise hayatı dünya ve ahreti hatırlatır.

O anlar insan silkelenir, kendine gelmeye çalışır. Kendine gelebilenler olduğu gibi, kaybedenlerde olur. Olayın saati, günü, haftası ayı… Vakit geçtikçe unutulmaya yüz tutar.

Hayat devam eder. Deprem gibi… Olayların şiddeti insanı sarsar bazen sarsıntının şiddetinin hafifliği insana alışkanlık hali verir. Hep insanoğlu artçı sarsıntılar zanneder. Büyük deprem ölüm gerçeği kapıya dayandığında ise, eyvah demeye vakit bulur mu? , bilemiyorum.

Bazıları ise hep o büyük deprem ölüme hazırdır. Hazırlığını yapmanın huzuru içinde hayatına devam eder. Gelene de Allah’dan geldi emri hak der. Baş üstüne der, gönül rahatlığı ile gideceği menzile devam eder.

Hazır olmak, hazır olmaya çalışmak ya da hiç hazırlık yapmamak. Bunlar bizimle her an ve her daim olan manevi kazanımlardır. Ya olmasa…

Güzellikler, bal kutusu içinde çiçeklerle süslenmiş zehirler…

Neden? Bizi bu kadar kendine çekiyor.

Tatlılık mı? Güzellik mi? Yoksa…

Hayat devam ediyor. Bir yerimiz ağrısa, sızlasa vücut cesedimiz aklımıza geliyor. Bir yerimizde bir arıza mı var, diye?

Bize hizmet eden aracımıza gösterdiğimiz bakımı onarımı vücudumuza yapabiliyor muyuz? Yoksa son noktaya kadar, demir olsa kırılana kadar gitsin diyebiliyor muyuz?