Birlik ve beraberlik duygularımızın güçlenmesinde camilerimizin, toplum hayatımızın merkezinde yer aldığını unutmamalıyız. İnanç, iman, ibadet, örf, adet, gelenek bilgisinin, nesilden nesile, sahih bir şekilde aktarılması cami merkezli bir yaşantı tarzıyla mümkündür.
Eskiden, köy odalarındaki sohbetler, toplumumuzu birbirine yaklaştıran yarenlikler, düğünlerimizden taziye buluşmalarımıza kadar bütün birlikteliklerimiz, cami sıcaklığında gelişir, dal-budak salardı. Bundan dolayı da karşılıklı güven, itimat vardı. Art niyetliler toplum arasında yer bulamazdı. İtimat sömürücü oluşumlara karşı cami sıcaklığı üzerine inşa edilen birliktelik, adeta koruyucu kalkan ve zırh mesabesinde idi. Öyleyse, dünyevi anlayışlarımız cami sıcaklığında kalmalı, ayrılık sebebi olmamalı.
Camilerin varlık sebebi topluca ibadet, ilahî huzura birlikte varmamıza zemin hazırlamaktır. Bundan yegane maksat da böylece müslümanları bir arada tutmaktır. Peygamber Efendimiz beş vakit namazını camide kılmış, bunu hayatında hiç bırakmamıştır. Böylece üzerimize Allah'ın emri olarak farz olan beş vakit namazı camide kılmak Peygamberimiz Efendimiz'in hiç bırakmadığı sünnetidir. Bundaki mesaj nedir derseniz; çok açıktır: Ümmet-i Muhammed'i daima bir araya getirmek, birlik ve beraberliklerini hep muhafaza etmektir. Ama haftada bir kez bu birliktelik Allah’ın doğrudan emridir. Yani Cuma namazını camide topluca kılmak farzdır. Bayram namazlarımız da camide topluca kılınır ve bu da İmam Azam'a göre vaciptir. Bir farz olarak Hac ibadetini düşünürseniz, bu da Cenab-ı Hakk'ın bütün dünya müslümanlarının birlikteliğini irade etmesidir.
İşte biz müslümanlar, beş vakit namaz ile camide bir araya gelir, cami çıkışından sonra nasıl namazda omuz omuza durduysak, birbirimizden kopmadan günlük yaşantımızda da kol kola oluruz. Camide aynı safta oluşan kardeşlik duygusu ve oluşan ünsiyet çarşıda, pazarda, iş yerinde, evimizde, komşuluk ilişkilerimizde yaşayarak devam eder. Yaşandıkça birliğimiz güçlenir, birbirimizle iyi günde kötü günde hep omuz omuza oluruz. Buna muhtacız; bundan dolayı da birlik ve kardeşlik duygularına mecburuz.
Son yıllarda, toplum olarak ve gerekse fert olarak yaşadıklarımıza bakarsak, birliktelik duygularımızın körelmesinden kaynaklanan bir çok hadisenin varlığına şahit oluruz.
Aramızda gittikçe yaygınlaşan tahammülsüzlük, hakkaniyetsizlik, bencillik örneklerini görüyoruz.
Yolda birlikte yürüdüğü arkadaşı ile kavga eden,
Komşusu ile uyuşamayan aynı köyün yada aynı mahallenin insanları,
Birbirlerine katlanamayan aynı pazarın esnafı,
Birbirini darp eden aynı okulun öğrencileri,
Aynı şehirde yaşayıp aynı havayı soluyan insanların barışık olamaması,
gibi gittikçe yaygınlaşan vakıaları sıradanlığa kadar götürür olduk sanki. O kadar çoğaldı ki “buna da alıştık” diyecek duruma geliyoruz galiba.
Pekâlâ hiç düşündük mü?
Günde beş defa bir arada, omuz omuza duran, omuzlarından birbirinin yürek sıcaklığını hisseden insanlar birbirine tahammülsüz olur mu?
Birbirini unutur mu?
Birbirilerine yabancılaşır mı?
Arada oluşan kardeş sıcaklığı birbirilerine sırt dönmeye izin verir mi?
Aksine oluşan cami sıcaklığı uzaklıkları ortadan kaldırır. Hoşnutsuzlukları yok eder. Dostluk duygularını uyandırır ve dost meclisleri peyda eder. Hakkaniyet duygularının gelişmesini ve güçlenmesini sağlar. Birbirimizi ve başkalarını sevmeyi öğretir. Hayat damarlarımızı rehabilite eder ve uyumumuzu artırır.
Camiler, toplum hayatımızın merkezindedir ve vazgeçilmezidir.
Camiler, aynı zamanda dededen toruna, bugünümüzü yarına aktardığımız birliktelik mekânlarımızdır.
Bilgiler, ilim camide kök salar,
Örf, adet, gelenek camilerde zenginleşir.
Sevgi, saygı, muhabbet, karşılıklı anlayış, hoşgörü, kardeşlik bağları camide gelişir.
Kişiler olgunluğu camilerde bulur. Zira camiler millet irfanının yayıldığı mekânlardır. Büyüklerimiz küçüklere, ibadetleriyle, davranışlarıyla, karşılıklı insani münasebetleriyle örneklik ederler. Yani ibadetten gelen gönül ehli olma özelliği küçüklere camide aktarılır.
Küçükler, büyümüşlüğün tadına, büyükleriyle birlikte aynı safta namaza durunca varır.
Biz bugünümüzü dünümüze borçluyuz. Yani dünümüzün büyüklerinin üzerlerine düşen birleştirici, bizi birbirimize yakınlaştırıcı tavırlarına borçluyuz. Aynı örnekliği yaşayarak biz de yarınlarımızı teminat altına alacağız. Cami merkezli yaşantımız bizi sevgiyle birbirimize bağlayacak.