Yakında ülke genelinde ve ilimizde Ahi kutlamaları olacak.
Gerçekten Ahi yaşamına, kültürüne, ahlakına yakışan bir toplum muyuz?
Seçilmişleri başkanları meydanlarda, esnafı ortada Ahi ahlakına yakışıyor mu?
Bizler büyük ve kökü derin olan bir medeniyetin varisleriyiz.
Bugün durduğumuz yeri iyi bileceğiz ve geleceğimizi ona göre planlayacağız.
Bizler kamunun sahibi değil, emanetçisiyiz.
Medeniyetimizin emanete verdiği öneme layık olmak için o şuurla çalışıp kazanacağız.
El ele vereceğiz, hem ülkemizi büyüteceğiz, hem şehrimizi kalkındıracağız hem de millet olarak daha iyi bir noktaya geleceğiz.
Kamu hiçbir ideolojinin, meşrebin, grubun parsellediği yer değildir.
Bizler hizmet ederken irademizi asla kimseye ipotek etmeyeceğiz.
Kanun ve nizam çerçevesinde, sadakatle, dürüstçe hiçbir ayrım yapmadan hizmet üretecegiz.
Osmanlı’da “devlet adamı, görevi bir emanet gibi görürdü”
Milli bir hukuk düzeni, sağlıklı bir iş hayatı, güvenilir bir mahalle ortamı vardı.
Bunun sonucu olarak da, esnaf memur amir, milletinin ve devletinin bekası için canla başla çalışırdı.
Esnaf dükkânını, Ahi teşkilatı başkanının duasıyla açar.
Kadı, Allah’ın emrettiği şekilde hüküm verir.
Devlet adamı, görevi bir emanet gibi görürdü.
Allah, hayat kitabımız Kuran’da bir şey öğretiyor bize.
Muhteşem bir ahlak dersi veriyor seçilmişimize, atanmışımıza, esnafımıza, tüccarımıza çalışanımıza, tüm insanlığa.
Bu temel kaideyi kendimize prensip etmeliyiz.
Bu toplum aslına geri dönmeli ahlakını yeniden kazanmalı.