Yaşam

Aymelek ile yapılan bir röportaj ışığında “SIĞINTI” romanı…

Tuncay Aymelek’ten MODERN İNSANIN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ TAKLİT YOLUNU ANLATAN YENİ BİR ROMAN..

“BAŞKALARININ İSTEDİĞİNİ İSTİYORUZ! ARZULARIMIZ BİLE KENDİMİZE AİT DEĞİL. ÇÜNKÜ TELKİN ALTINDAKİ MODERN İNSAN, BAŞKALARININ TUTKU DUYDUĞU ŞEYLERİ SEVER”

                 “Evet, başkalarının istediğini istiyoruz! Sosyal medya kaygılarımızı daha da çoğalttı. Hiç ihtiyacımız olmayan şeyleri arzular hale geldik. Herkes birbirini taklit ediyor ama kimin kimi taklit edip izlediği belli değil.”

         “Gölge Hırsızı” ve “Git Konuş Onunla” isimli romanlarıyla tanıdığımız Tuncay Aymelek bu kez “Sığıntı” adlı eseriyle çıktı okurlarının karşısına. Aymelek’e yeni romanını sorduk. Mimetik (Taklitçi) Arzu Kuramını açıklayan bir roman yazdığını söyledi bize. 

-SIĞINTI’DA MODERN İNSANI VE MODERN TOPLUMU ANLAMAYA YARAYACAK İPUÇLARI BULACAĞIMIZI, BUNU DA ESKİ ZAMANLARI ANLATARAK YAPTIĞINIZI SÖYLÜYOR, TAKLİTÇİ (ÜÇGEN) ARZU KURAMINDA BAHSEDİLEN İLİŞKİLERİ GÖRMEK MÜMKÜNDÜR DİYORSUNUZ. BİZE BİRAZ MİMETİK (TAKLİTÇİ) ARZU KURAMINDAN BAHSEDER MİSİNİZ?

          Çağdaş felsefenin önemli kuramlarından biri olan “Mimetik Arzu” Fransız edebiyatı profesörü, filozof, antropolog ve tarihçi Rene Girard tarafından kuramlaştırılan bir edebiyat teorisidir. Burada bireyin arzusunun şekillenmesinde bir başkasının rolü olduğu savunulur.

-KISACA NEYİ ANLATIYOR BU TEORİ?

           Aslında basitçe özetlemek gerekirse, teori, arzularımızın sosyal kaynaklı olduğunu varsayıyor ve BAŞKALARININ İSTEDİĞİNİ İSTEDİĞİMİZİ söylüyor. Sizde kendi deneyimlerinizden bilirsiniz ki,  çok zaman hiç aklınızda olmayan, ihtiyacınız da olmayan ürünler, başka kişilerce (genellikle de sosyal etkiye sahip kişilerce) kullanıldığı görüldüğü vakit bir anda arzulanır hale gelirler. Zamanımızda sık kullanılan ve “Influencer” denilen, “Etkileyici Pazarlama”, sosyal etkiye sahip internet ünlülerinin onaylarını ve ürün yerleşimlerini içeren bir sosyal medya pazarlaması türüdür.  Sanayi sonrası gelişen tüketim toplumunun arzularını reklamlar yönlendirmektedir. İşte “Sığıntı” adlı romanım bu gibi sosyal etkileri anlatıyor. Girard gibi, modern insanın kendine yeni putlar aradığını ve kendini ‘öteki’ne göre konumlandırarak, onun arzularını taklit etmek yoluyla hayatındaki başıboşlukla mücadele ettiğini öne sürmektedir. 

-EVET, ANLADIĞIM KADARIYLA MODERN ÇAĞIN GÖNDERGELERİ ÜZERİNE KURULU BİR ROMAN. ANCAK SIĞINTI’DA GEREK DİL DÜZEYİ, GEREKSE İZLEKSEL İMGELERİN ORTAYA KOYDUĞU DERİN YAPI BAKIMINDAN, “BABA-OĞUL REKABETİ”, HATTA “BABANEFRETİ” DE TEMA OLARAK DİKKATİ ÇEKİYOR. BU HUSUSTA NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ? NEDEN BABASINA ÖYKÜNEN VE ONUNLA İKTİDARSIZ BİR NEFRET DUYGUSUYLA REKABETE GİRİŞEN BİR OĞUL?

     Girard, teorisinde arzularımızın sebeplerini hayranlık ve iktidarsız (aciz) nefret kavramlarıyla dile getirir. Roman karakterim Kemal hayata romantik kitapların diliyle bakan bir genç adamdır. Babasının tavırları, hayatta kazandığı zaferler, başarılı romanları ve onun okuma notları sayesinde bilinçaltında şekillenen bir tasarım alemine sahiptir. Yani babası aşmak istediği tekdüze bir hayatın temsilcisidir. Böylece oğul babasının arzuladığı şeyi arzular. Ancak babasının gururu oğluna engel olur ve ondaki gururu güçlendirir. Bir efendi-köle ilişkisi… Böylelikle diyebiliriz ki, Kemal’in duyduğu arzuların tamamı taklit arzulardır. Hatta aynı kadını sevmesi bile… İntikam arzusu, kendini babasına karşı erdemli kılma çabası, onu hem kendinden üstün, hem de çok daha erdemli görüp yoğun bir öfke, iktidarsız nefret duyma halleri yaşadığı aşkla iç içedir. Bu itibarla, Kemal arzularını bir türlü dindiremez ve babasına duyduğu hayranlık gitgide bir nefrete ve rekabete dönüşür. Çünkü onun gibi olmak istediği halde bir türlü olamamaktadır. Roman boyunca dur-durak bilmeyen didinmesinin özünde bu arzu ve hayranlık yatmaktadır.

-DEMEK Kİ BABASININ BİR AYNADAN İBARET OLDUĞUNU FARK EDİP, BU GARİP TAKLİT OYUNUNA BİR SON VERMESİ GEREKLİDİR.

  ŞİMDİ BİRAZ DA SİZDEN BAHSEDELİM. ÖNCEKİ YILLARDA, BİR SÖYLEŞİNİZDE, “BÜTÜN HAYATIM HİÇ DURMADAN YAZMAKLA GEÇTİ” DEMİŞTİNİZ. BURADA BİR SİTEM VAR GİBİ GELİYOR BANA. TÜRKİYE’DE YAZAR OLMANIN GÜÇLÜKLERİ… ACABA YAŞADIĞINIZ TOPLUMA KARŞI BİR MEMNUNİYETSİZLİK DE OLABİLİR Mİ BU?

     Belki de. Fakat gene de direnmeyi seviyor ve öneriyorum. Eğer ki çocukluğunuzdan itibaren kafanızda bir hayal varsa, yazarlık, bahçıvanlık veya uçak pilotu olmak gibi, ilk planda yapmanız gereken şey onu inatla korumaya devam etmektir. İlerde, belki hemen gerçekleştiremezseniz bile içinizde bir yerlerde saklı kalacaktır ve günü geldiğinde, birbiri ardından patlayan fişekler gibi meydana çıkacaktır. Çocukluk ve ilk gençlik dönemlerimde ben de, kesinlikle çok az ya da hiç kitap okumayan bir toplumda yaşıyordum, bundan kuşkum yoktu. Kimse yazarlık düşlerimi destekleyen cümleler kurmuyordu o toplumda. Okuyanı az, yoksul bir ülkede, roman yazıp edebi bir hayatın zorluklarıyla karşılaşmamı istemeyen ailem dahi, (sanırım edebi hayatın güçlüklerinden beni korumak için) hayallerimi desteklemiyorlardı. Okullarda ise ‘okumak önemlidir’ sözü tekrarlanıp dursa da, okul dışındaki tüm çevrem, ders kitapları dışında yaptıklarımı hiç tasvip etmiyordu. Anlayacağınız bu ortam, sürekli kitap okumanız gerektiğini söyleyen ama elinizde kitap görmeye dayanamayan garip bir ortamdı. 

-SON OLARAK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

          Evrenin pek çok yeri ruhsal ve duygusal istismara uğramış insanlarla dopdolu. Birbirimizi anlamalıyız ama bunu bazen yapamıyoruz. Çünkü televizyon, internet ve başka pek çok araçla yapılan toplumsal bir terapi ve telkin bombardımanı altında yaşıyoruz. Bize hayat hakkında aradığımız gerçekler ve saadete götüren yollar çarpıtılarak ya da bozularak sunuluyor. Ancak gene de insan hayatını doğru bir perspektife oturtmak istiyor ve nihayet kitaplara yöneliyor. Bende ilk gençliğimde bir dönem, hayatıma yön verebilmek için, çoğunlukla batılı yazarlardan çeviri kişisel gelişim kitaplarıyla ilgilendim. Başlarda bu çok ilham vericiydi ve o kitaplar hayattaki motivasyonumu yüksek tutmama yardımcı oluyorlardı. Lakin bir zaman geçince, anladım ki, aslında size kısa bir sürede zengin olmanın, istediğiniz insanı bulup mutlu yaşamanın çok kolay bir reçetesini vermeye kalkışan bu kitaplar da, faydadan çok zarar veriyorlar! Çünkü ucuz reçeteler ucuz sonuçlar üretir ve arkasından gelen yıkım ilkinden çok daha güçlü olur. Demek ki bana hayat hakkındaki cevapların hazır bir şekilde, avucunda olduğunu söyleyen kitaplar değil, daha ziyade cevabı, kendi kendime keşfetmemi sağlayacak kitaplar gerekliydi. Bunu da edebiyattan, edebi romanlardan daha iyi yapabilecek başka bir araç göremiyordum. Bu sebepten iyi kitapları arayıp bulmalı, okumaktan, hayatımızı doğrultmak için çabalamaktan hiç vazgeçmemeliyiz. -Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederiz. (HATİCE SÜRMELİ)

  Kırşehir haberlerini, Kırşehir'den güncel son dakika gelişmelerini vermeye devam ediyoruz...