ATATÜRK’ÜN HALEP SOKAK MUHAREBELERİ (9)

Kamuoyunca pek bilinmeyen Yeniçağ Gazetesinde tefrika halinde yayınlanan Atatürk’ün Halep hatıralarını kaldığımız yerden devam edeceğim
Yıldırım Orduları Komutanı, Halep’te savunma düzenini kurma görevini Mustafa Kemal Paşa’ya bırakıp, Adana’ya gitti. Mustafa Kemal bir yandan İngiliz’lerle, diğer yandan da Arap silahlı çeteleriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Halep’in kuzeyinde bir savunma hattı kurup İngilizleri durdurmayı başardı. 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesinden bir gün sonra Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’na atandı.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı sonunda Suriye cephesinde Halep’teki günlerini Yrd. Doç. Dr. Süleyman Hatipoğlu’nun Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlanan yazılarında Arapların M. Kemal Paşa’nın Halep’te kaldığı otele hucüm ettiklerini ve Paşa’nın bunları bozguna uğrattığını yazmıştık Bugün de konuya kaldığımız yerden devam edelim:
Mustafa Kemal, anılarına devam eder: Akşam yaklaşmıştı. Sokak harbinin yönettiğim noktanın yanında şoför bekliyordu, işaret ettim, bulunduğum noktaya yaklaştı. Otomobile binmeden önce Halep komutanına emirlerimi ve yapacağı işleri söyledim. Söylediklerim indinde sır olan şu noktalardı: Bu akşam Halep ilerisindeki kuvvetleri geri çekeceğim. Yarın Halep’in kuzeybatısında İngiliz ve Araplarla savaşa tutuşacağım. Buna göre hareketinizi düzenleyiniz. “Böylece 7. Ordu kıtaları Halep’in 5 km. kuzeyine çekilmiş ve ordu karargahı da Katma’ya nakledilmişti. Olaylar M. Kemal Paşa’nın istediği gibi gelişmişti. Gerçekten ertesi sabah yani 26 Ekim 1918 günü Türk kuvvetlerinin geri çekildiğini sanan Arap ve İngilizler, sevinerek saldırıya geçtiler. Fakat M. Kemal’in aldığı düzen karşısında şiddetli bir mukavemetle karşılaşmışlar, mağlup ve perişan edilmişler.
M. Kemal’in bir süre önce yattığı hastanede bütün savaş boyunca kalan iki İngiliz hemşiresinden biri, Birici Dünya Savaşı’nın son muharebesini de şöyle anlatmaktadır: “Sabahın saat altısında silah sesleri şehrin her yanını sarmıştı. Gökten sanki kurşun yağıyordu. Değil sokağa, balkona bile çıkmak mümkün değildi. Araplar sokakları tutmuş, rastgele ateş ediyorlardı. Evlerin çoğunu yağma eden Araplar Kap kacağa kadar ne bulurlarsa götürüyorlardı. Karşımızdaki bir eve saldırıp girdiklerini ele geçirdikleri yatak, yastık gibi her türlü eşyayı atlarına yükleyip götürdüklerin gözümüzle gördük. Saat sekiz olunca bizim ordunun önünden gelen Hicazlı Arap birlikleri bağırıp şarkılar söyleyerek şehre girdiler. Atlarını dört nala sürüyor ve tüfeklerini, kılıçlarını havada sallıyorlardı. İngilizlerin de uzakta olmadığını biliyorduk. Saat dokuzda başı miğferli askerlerimizin zırhlı arabalarla şehre girişlerini görerek sevindik. Şükran duygularımız içimizde taşıyordu. Dışarıdakilerin alkışları ve yaşa sesleri arasında kendi bayrağımızı çektik. Hastanemizin karşısına düşen tepelerden siyah bir çizginin gitgide yaklaşmakta olduğu görülüyordu. En sonunda atlılarımızda şehre girdi. Yarım saatlik bir moladan sonra mevzi almak üzere şehrin kuzeyine geçtiler. Türkler orada pusuya yatmışlardı. Birden hücuma kalkınca askerlerimizen bir kısmı can verdi ve çoğuda da yaralandı.” Devam edecek