ATATÜRK’ÜN HALEP SOKAK MUHAREBELERİ (2)

Kamuoyunca pek bilinmeyen Yeniçağ Gazetesinde tefrika halinde yayınlanan Atatürk’ün Halep hatıralarını bu haftadan itibaren siz değerli okuyucularımın bilgisine sunmadan önce Osmanlı’nın kutsal toprakları korumak için on binlerce vatan evladının bu topraklar için nasıl şehit olmuşlar konusuna biraz değinmek istiyorum. İngiliz’in kışkırtmaları ile Arap kabilerinin (Şeyh Hüseyin ve Faysal önderliğinde ) buraları kafirlere karşı savunmak için bulunan Mehmetçikleri, arkadan vurmuşlardır. Bu konuda Mehmet Akif Ersoy’un ibretlik hatırası şöyle: M. Akif Beyrut’ta bir otelde kalırken dışarıdan gürültüler gelir. Merak edip dışarı çıkıp ne oluyor diye sorduğunda İngilizlerin, Osmanlıları yenerek Kudüs’ü aldığını öğrenir. M. Akif, bunu kutlayan halka ama onlar Hıristiyan, Osmanlı Müslüman nasıl olurda bunu kutlarsınız dediğinde halkın, hiç oralı olmadığını eğlenmeye devam ettiklerini söyler. M. Akif Ersoy bu aymazlığa çok üzülür ve ağlayarak oteline döner. Bu derin konuyu bitirmeden hala günümüzde şehit sayısının (Türklerin tarihte yaptığı bütün savaşlarda şehit sayısının aşağı yukarı bilindiği halde Yemen de kaç şehit verildi hala net olarak bilinmiyor. Bazı kaynaklara göre 100, 150 bin ve daha fazla olabilir deniliyor.) bilinmediği adına Türküler yakılan Yemen gerçeğini de konumuza eklemek istiyorum. Din elden gidiyor diye göğsü iman dolu Anadolu halkının eline ne geçerse kazma kürek ile Yemen’i kafirlerin elinden kurtarmak için gitmişler ve oralarda şehit olmuşlardır. Osmanlı’nın bu yanlış politikası yüzünden onbinlerce vatan evladı bu topraklarda şehit olduktan sonra şimdiki sınırlarımıza çekilmek zorunda kalmışız. Kazanılan bir şey var mı? diye kendi kendimize sorduğumuzda bu soruya kan-göz yaşıdan başka hiçbir şey diyebiliriz.

Yazımızın konusuna gelince: Yıldırım Orduları Komutanı, Halep’te savunma düzenini kurma görevini Mustafa Kemal Paşa’ya bırakıp, Adana’ya gitti. Mustafa Kemal bir yandan İngilizlerle, diğer yanımdan Arap silahlı çeteleriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Halep’in kuzeyinde bir savunma hattı kurup İngilizleri durdurmayı başardı. 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesinden bir gün sonra Yıldırım Ordular Grubu Komutanlığı’na atandı.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı sonunda Suriye cephesinde Halep’teki günlerini Yrd. Doç. Dr. Süleyman Hatipoğlu’nun Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlanan yazısından önceki yazımızdan kaldığımız yerden devam edelim.
Mustafa Kemal Filistin’de bulunan 7. Ordu Komutanlığına tayin edilmiş ve 1918 yılının Ağustos ayı ortalarında komutayı devralmıştı. M. Kemal Paşa komutayı devraldığında 7. Ordu Nablus’un güneyi ile, Şeria Nehri arasında konuşlanmıştı. Ayrıca 7. Ordunun sağında 8. Ordu, solunda Şeria arkasında 4. Ordu bulunuyordu. M. Kemal’ın yaptığı keşifler ve almış olduğu istihbarat sonuçlarına göre, düşman taaruzunun başlamak üzere olduğu tesbit edilmişti.
1918 yılının yaz aylarını bir taaruz hazırlığı ile geçiren İngiliz General Allenby, 30 bin kişi olarak düşündüğü Tütk kuvvetlerini yenmek maksadığla, bu defa 200 bin kişilik bir kuvvet hazırlayarak, Yafa’nın kuzeyinde ve kıyı bölgesinden saldırıya karar vermiş ve kuvvetlerinin dörtte üçünü buraya toplamıştı.
Bu hazırlıkları sezen ve İngilizlerin 19 Eylül sabahı saldırıya geçeceğini tahmin eden 7. Ordu Komutanı M. Kemal, durumdan Liman Von Sanders’i haberdar ettiği halde; ciddiye almamıştı.Bunun üzerine Mustafa Kemal herhangi bir saldırıya karşı sadece kendi birliklerini hazır duruma getirmişti. 18 Eylül akşamı M. Kemal, gerekli önlemleri almış olduklarından emin olmak için, emrindeki iki kolorduya komuta eden arkadaşları İsmet ve Fuat’la telefonlaştı. Daha telefonu henüz kapatmıştı ki, İngiliz topçu bombardımanını ilk sesini duydu. Böylece Nablus Muharebesi başlamış ve İngilizler 19 Eylül günü de büyük bir taaruza geçmişlerdi. Türk kuvvetleri bu saldırıya karşı zaman zaman çetin bir direnme göstermelerine rağmen, çekilmeye başlamışlardı. Bu saldırıya M. Kemal Paşa’nın 7. Ordusu dayanırken, 8. Ordu cephesi yarılmıştı. Bunun üzerine 7. ve 4. Ordular çekilmeye başlamışlardı. Bu çekilme sırasında bile, M. Kemal at sırtında düşmanla teması kesmeyerek, en son eratın yanında ve içinde bulunarak,ordusunu güzel bir düzen içinde geri çekmişti. (Devam Edecek)