ATATÜRK’ÜN HALEP SOKAK MUHAREBELERİ (12)

Atatürk’ün Halep hatıralarını siz değerli okuyucularımın bilgisine sunmadan önce Osmanlı’nın kutsal toprakları korumak için on binlerce vatan evladının bu topraklar için nasıl şehit olmuşlar konusuna ve güncel konulara değinmek istiyorum. İngiliz’in kışkırtmaları ile Arap kabilerinin (Şeyh Hüseyin ve Faysal önderliğinde ) bu kutsal toprakları kafirlere karşı savunmak için bulunan Mehmetçikleri, arkadan vurmuşlardır. Bu konuda Mehmet Akif Ersoy’un ibretlik hatırası şöyle: M. Akif Beyrut’ta bir otelde kalırken dışarıdan gürültüler gelir. Merak edip dışarı çıkıp ne oluyor diye sorduğunda İngilizlerin, Osmanlıları yenerek Kudüs’ü aldığını öğrenir. M. Akif, bunu kutlayan halka ama onlar Hıristiyan, Osmanlı Müslüman nasıl olurda bunu kutlarsınız dediğinde halkın, hiç oralı olmadığını eğlenmeye devam ettiklerini söyler. M. Akif Ersoy bu aymazlığa çok üzülür ve ağlayarak oteline döner. Bu derin konuyu bitirmeden hala günümüzde şehit sayısının (Türklerin tarihte yaptığı bütün savaşlarda şehit sayısının aşağı yukarı bilindiği halde Yemen de kaç şehit verildi hala net olarak bilinmiyor. Bazı kaynaklara göre 100, 150 bin ve daha fazla olabilir deniliyor.) bilinmediği adına Türküler yakılan Yemen gerçeğini de konumuza eklemek istiyorum. Din elden gidiyor diye( Ülkemizdeki bütün isyanlar da aynı şekilde din elden gidiyor diye çıkmıştır. Şeyh Said’in Cumhuriyet’e karşı isyanı yöre halkını Din elden gidiyor diye kandırarak onları isyana dahil etmiştir. Buradaki isyanın ana teması bu bölgelerde ayrı bir devlet kurmaktir . Şeyh sait bu düşüncesini gizliyerek o yöre halkının bu konuda çok hassas olduğu Dini kullanmıştır. Ayrı bir devlet kuralım diye isyana başlasa arkasından kimse gelmeyecek. Çünkü halk devletine sadık ve ayrıma karşı. Bunu iyi bilen İngiliz’ler Şeyh Said’e beş bin altın vererek ve din elden gidiyor diye isyana kalkışmasını telkin etmişlerdir. (Bu altın miktarını Şeyh Said yakalandığında hebesinden 3 bin altın çıkınca bu altın miktarının beş bin olduğunu mahkemede kendi söylemiştir) Tam da Türk ordusunun bu sıralar Musul-Kerkük’e girmesi düşünülürken ordu, bu isyanı bastırmaya yönelmiştir. Bu şekilde İngiliz’ler amacına ulaşmıştır. (Ülkemizdeki bütün isyanlar Din elden gidiyor diye başlamış ve devletimizi çok yıpratmıştır.) şekilde göğsü iman dolu Anadolu halkının eline ne geçerse kazma kürek ile Yemen’i kafirlerin elinden kurtarmak için gitmişler (Adeta Anadoludan insan seli Arap yarımadasına akmış) ve oralarda şehit olmuşlardır. Osmanlı’nın bu yanlış politikası yüzünden onbinlerce vatan evladı bu topraklarda şehit olduktan sonra şimdiki sınırlarımıza çekilmek zorunda kalmışız. Kazanılan bir şey var mı? diye kendi kendimize sorduğumuzda bu soruya kan ve göz yaşıdan başka hiçbir şey diyebiliriz.
2023 yılı 7 Ekim’de başlayan İsrail’in terör bahanesi ile Filistinlerin yaşadığı Gazze’yi işgal girişimi devam ediyor. Bugün itibariyle çoğunluğu çocuk olan şehit sayısı 28 bine yaklaştı Bu İsrail Yahudi’sinin yaptığı soy kırıma bütün dünya devletleri seyirci kalıyor, Bazen kısık da olsa sesleri çıkıyor. 57 İslam devletinin İsrail’in bu soykırımına (Türkiye dışında) karşı somut bir tepkileri yok. Milyar dolarlarını düğün –dernek veya zevk ü sefaya harçayıp kulaklarını bu soykırıma kapalı yaşıyorlar. İsrail’in Filistin’lilere yaptığı soykırıma karşı, 57 İslam devletinin yapması gereken girişimi Güney Afrika Cumhuriye’ti ve Şili devletleri yaptı Bu iki hıristiyan devlet Uluslararası Adalet Divanı’na İsrail’i şikayet etti ve buradan kınama ve yaptırım cezası çıkmasını sağladı.
Yeniçağ Gazetesinde tefrika halinde yayınlanan Atatürk’ün Birinci Dünya Savaşı sonunda Suriye cephesinde Halep’teki günlerini Yrd. Doç. Dr. Süleyman Hatipoğlu’nun Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nde yayınlanan yazılarından alıntı yaparak geçen haftadan kaldığımız yerden devam edeceğim.
Düşmanın devam eden taaruzlarına rağmen 7. Ordu Halep’in kuzeyinde tutduğu son hattı muhafaza etmiş ve iki gün sonra da Antakya’yı bu hat içerisine almıştır. M. Kemal bu suretle Antakya’dan Halep’in kuzeyine geçen, yani takriben güneyde bugünkü hududumuza uyan bir tattı elde bulundurmuş ve yeni Türk Devleti’nin milli hududunu Türk askerinin süngüleri ile fiilen burada tesbit etmiştir. Burada olan muharebe 1. Dünya Savaşı’ndaki İngilizle son savaşımız ve Kurtuluş Savaşınızın da ilk muharebesi ve zaferi sayılabilir. Çünkü buradan cereyan edecek birçok vakalar, Atatürk’ün milli bir mücadele ile vatanın kurtarılması hakkındaki düşüncelerinin daha buarada iken kesinleştiğini ve fiilen hareketlerle buna başlamış olduğunu teyid etmektedir.
İşte bu bağlamda Katma’daki karargahında M. Kemal Paşa ilk emirlerini yayınlayarak sonradan vatanın savunması için kurulacak Müdafaa-i Hukuk teşkilatının ilk hücrelerini meydana getirecekti. Türkler’in bir gün kendi öz toprakları için savaşmak zorunda kalacaklarını önceden tahmin etmiş ve fazla silahları bölge halkına dağıtarak iş görecek “Çete harbi” için milis kuvvetlerinin kurulmasını planlamıştı. Bu olaya bağlı olarak, bu sırada arkadaşı Ai Cenani Bey’le Katma’da karşılaşan. M. Kemal Paşa O’na nereye gittiğini sormuş, O da ailesinin yaşadığı Antep’e gideceğini Türk Ordusunun çekilmekte olduğu için düşmanın Antep’i ele geçirip yağma etmeden önce oradaki ailesini daha emin bir yere götürmek istediğini söylemiştir. O zaman M. Kemal Paşa buna şu şekilde cevap verir: “Memlekette adam kalmadı mı? Kaçmayı değil, kendinizi müdafaa etmeyi düşününüz” Bu cevap karşısında Ali Cenani şaşırarak; bunu nasıl yapabileceğini sormuş, bu soruya M. Kemal de; Teşkilat kurun! Milli Kuvvetler meydana getirin ve kendinizi koruyun! İstediğin silahları ben sana veririm” demiştir D. edecek