Aleksandr Stradella

On yedinci yüzyılda yaşamış, eserleri hayat hikayesiyle ilgi çekmiş olan İtalyan bestekar Alessandro Stradella (1645-1682) hakkında Alman bestekar Flotow’un Alexandre Stradella adlı operasının livresi Avrupa’da ilgiyle karşılanmış ve musikiye düşkünlüğü malum olan Ahmet Mithat tarafından Türkçeye nakledilmiştir. Dergah Yayınevi tarafından yayınlanan metnin orijinal metinle karşılaştırılması halinde eserin ana çizgileriyle özeti ve kısa bir şarkıdan başka aralarında hiçbir benzerlik bulunmadığı anlaşılacaktır.

Aleksandr Stradella adlı romanı (1889- 1890), güzel sanatların insanları kötü düşüncelerden vazgeçirmede ne derece etkili olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Nitekim şiir ve besteleriyle kalabalıkların gönlünü fethetmiş olan Stradella’nın peşine düşen haydutlar bir süre sonra yumuşarlar ve onu öldürmekten vazgeçerler. Ahmet Midhat, topluma örnek olarak gösterdiği Stradella’nın şahsında marifetini ve hünerini güzel sanatlarda gösteren kişileri şöyle över:
“Bir müellif bir kitap yazar, bir şair şiir söyler, bir bestekâr müzika yapar, bir ressam levhalar tersim eder, bir heykeltıraş azîm ve nefis statüler yapar. Bunları tetkik ve tetebbu ve temaşa ile cihan müstefit olur. Demek olur ki hüner ve marifet sahibi olan adamlar servet-i ilmiye ve sanaiyelerinden dolayı kimsenin nasibini almamış olduktan fazla kendi varlığından bütün âlemi hisse-yâb eyleyen menfaatli, hayırlı adamlardır. Böyle umuma nafi olan insanlar sevilmez mi? Şayan- hürmet görülmez mi?”

İnci Enginün’ün değişik kaynaklardan derlediği bilgilere göre gerçek Stradella hakkındaki veriler şöyle özetlenebilir: Alessandro Stradella 17. yüzyılda yaşamış (1645-1682) İtalyan şarkıcı ve bestecisidir. Roma’da doğmuş Cenova’da öldürülmüş olan Stradella’nın hayatı hakkındaki bilgi azsa da, bunlar bir yazarın hayalini tutuşturacak kadar ilginç. Bu yüzden de Stradella’nın hayat hikâyesi efsaneleşmiş: Asil bir aileden olan Stradella Bologna’da eğitim görmüş ve henüz yirmi yaşındayken besteci olarak tanınmış. Roma’ya dönmüş (1667) ve dinî müzik bestelemiş. Bir arkadaşıyla Katolik Kilisesi’nin parasını işletmeye kalkışmış, iş ortaya çıkınca şehirden kaçmış, kadınlarla olan sayısız ilişkisi ona şehrin güçlüleri arasında pek çok düşman kazandırmış. Venedik’e gittiğinde (1677) nüfuzlu bir asil tarafından metresine müzik öğretmeni olarak tutulan Stradella, onunla da ilişki kurmuş ve durum ortaya çıkınca şehirden kaçmak zorunda kalmış. Sevgilisi elinden alınan asil, bir haydut çetesini Stradella’nın peşine takmış. Stradella opera ve cantata’larını yazdığı Genova’ya gitmiş, orada da bir kadınla ilişkisi sonucu, bir kiralık katil tarafından bıçaklanarak öldürülmüştür. Stradella etkili bir bestekârdır. Şöhreti bir asır sonra Corelli, Vivaldi ve diğer bestecilerin ünlenmeleriyle azalmıştır. Musiki tarihiyle uğraşanlar onun önemini “concerto grosso”yu yaratmasında bulmakta, Corelli ile tanışmış olması ikisi arasında doğrudan doğruya bir etkileşmeyi de tahmin ettirmektedir. Stradella altı opera, sayısız cantat ve oratorio ile çoğu yaylı sazlar için enstrümantal parçalar yazmıştır. Masalı andıran hayat hikâyesi dolayısıyla Alessandro Stradella sadece eserleriyle değil, şahsiyetiyle ve hayatıyla da ilgi çekmiş, hakkında hem operalar hem de romanlar yazılmış.7 Bunlardan en ünlüsü Friedrich von Flotow’un (1821-1883) operası.

Ahmet Midhat daha önce de tiyatro oyunlarını roman olarak yazmıştır. Emile Augier’in ilk oyunlarından L’Aventuriere’i Nedamet mi? Heyhat! (1884), Paul-Henri Foucher’in (1810-1875) L’Amiral de l’Escadre Bleue’sünü (1857) Amiral Bing (1880) adlarıyla “telif-tercüme” olarak Türkçeye nakletmiştir.

Ahmet Mithat eserin başlangıcında, Venedik şehrinin, “daha doğrusu o zamanlar bütün Avrupa’nın mezheb-i umumisinin Katolik mezhebi” olduğunu ve kilisenin “yortu günlerini çoğalta çoğalta her gün bir yortu değil birkaç yortu icrası derecesine vardırmış ve her yortunun kilise eizzesinden bir zatın namına icra olunacağı derkâr bulunup o zatın namdaşı olarak ne kadar adam varsa cümlesinin o gün ziyafetler çekmesi âdet hükmünü almıştı.” diyerek hâlâ bu âdetin bir dereceye kadar Avrupa’nın her tarafında geçerli olduğunu söyler, örnekler verir ve ekler:
“Lâkin perhiz-i kebire girilmezden bir hafta evvel icra edilen karnavallar Avrupa’nın sair taraflarında vücudu tasavvur bile edilemeyecek şeyler olup hatta mahiyeti hakkıyla ve etrafıyla tasvir edilecek olsa işitenlerin de inanamayacakları derkârdır.”

Venedik karnavallarında “herkes yüzüne bir maske” geçirdiğinden “yüz yüzden utanır” sözünün anlamı kalmamıştır. Ayrıca “herkes kudreti yettiği kadar kendisine bir maskara kıyafeti peyda eylediğinden bu kıyafete girer girmez her türlü maskaralıkları icraya hak” kazanmaktadır:
“Servet-i umumiye” uygun olduğundan “bu karnaval maskaralıklarının” gerektirdiği masraf düşünülmez. Bundan dolayı da yiyecek ve içecek “ve bilhassa meşrubat her tarafta dereler gibi akıp göller gibi göllenmekte ve bütün karnaval erbabı işrette yekdiğeriyle müsabaka eylemektedir.”

Üçüncü kısımda yüzünü gizleyen, siyah maskeli, siyah mantolu bir adam görenler, ona “biraz eğlence” öğretmeye kalkarlarsa da onun Stradella olduğunu anlayınca saygılı bir tavırla neden herkes gibi eğlenmediğini sorarlar. Stradella:
“Sormayınız arkadaşlar sormayınız! Senato meclisine benim hakkımda bir iftirada bulunmuşlar. Ben güya senato tarafından buraya casusluğa gelmişim. Düşmanlarım bu iftira ile benim aleyhimde senatonun şüphesini tahrik ederek takip emrini istihsal eylemişler. Onun için tamam üç haftadır Venedik içinde yoktum.”(…) ““Bilirsiniz ki ben musiki üstadı olduğumdan kazancımı nerede ziyade bulursam oraya giderim. Venedik şehrini gerek ticaret ve gerek askerlik hususunda nam ve şan ve servet ve saman kazanmış sizin gibi binlerce senyörlerin ikametgâhı olarak muzikaya gayet meraklı ve rağbetkâr bir şehir olmak üzere haber alarak geçen sene buraya gelmiştim.”

Faaliyeti sırasında birçok hanımla tanışmış fakat kötü ahlaklı bir adam olmadığından kötü bir şey yapmamış, ama “Papa Basi’nin himayesi”ndeki “güzel Leonaro”nun aşkına yakalanmıştır. Gençler evlenmek istemişlerse de “Papa Bassi kırkından mütecaviz bir adam olduğu ve zaten zengin dahi bulunduğu hâlde henüz on sekiz yaşında bulunan Sinyorita Leonaro’nun hem hüsnüne hem de kendi nezdinde hıfz ve idare olunan servetine âşık olduğu için” buna razı olmamış ve daha önce kızın etrafından talipleri uzaklaştırdığı gibi Stradella’yı da uzaklaştırmaya kalkışmış ve ona iftira etmiştir. “Stradella Leonaro’nun gemici olan babasının ölümüyle küçük yaşta beş-altı bin flori altın ile terbiyesine Papa Bassi’nin görevlendirildiğini” onun da bu parayı çoğalttığını anlatır. Stradella zaten iyi kazandığı için bu paranın peşinde değildir. Fakat Leonaro parasını kaybetmek istemediği için onunla birlikte kaçmamıştır, ama ayrılık yüzünden artık kızın da geleceğini sanmaktadır.

Bassi “Leonaro’yu bulmaktan da vazgeçerek şu karnavalcıların elinden yakayı kurtarmağa” çalışırsa da başaramaz. Zira bu “karnaval maskaralığı”dır:
“Bâhusus ki Venedik karnavalı! Bütün dünyada bir misli daha bulunmamak ancak bunun şanındandır. Yalnız kapı önündeki rezalet bile maskaralara kifayet edemediğinden içlerinden bir çokları hazır kurulmuş ipten merdivene sarılıp balkona kadar çıkıyorlar ve oradan Leonaro’nun Stradella’ya söylediği sözleri taklit eyliyorlardı.”
Stradella hakkında nutuk söylenir ve hüner ve marifetiyle kazandığı ün belirtilir. Midhat Efendi fırsatı kaçırmayarak şu cümleyi ekler:
“Hüner ve marifetten ari olan bir adam ne kadar hüsn-i ahlak sahibi olursa olsun hemşehrilerinin memduhu makbulü meclubu olabilirse de mabihü’l-iftiharı olamaz.”

Stradella’nın halka birkaç ifadesi:
“Bir müellif bir kitap yazar, bir şair şiir söyler bir bestekâr muzika yapar, bir ressam levhalar tersim eyler, bir heykeltıraş azîm ve nefis statueler yapar. Bunları tetkik ve tetebbu ve temaşa ile cihan müstefit olur. Demek olur ki hüner ve marifet sahibi olan adamlar servet-i ilmiye ve sanaiyelerinden dolayı kimsenin nasibini almamış olduktan fazla kendi varlığından bütün âlemi hisse-yâb eyleyen menfaatli hayırlı adamlardır. Böyle umuma nâfi olan insanlar sevilmez mi? Şayan-ı hürmet görülmez mi?” (…) “Ta ezmine-i kadîmede gelen büyük adamların namı şimdiye kadar yad olunageldiği gibi muasırlarımız meyanında peyda olacak büyük adamların namı dahi esami-i kudema ile beraber nice yıllar ve asırlar yad oluna gider. Herkes kendi mesleğinin en büyük adamı olmak isterse bu arzusuna nailiyeti için hiçbir mani tasavvur olunamaz. İş yalnız kendi mesaisine muhtaçtır.”

Stradella yeni yazıp bestelediği bir şarkıyı daha okur. Ahmet Midhat bu şarkının çok serbest çevirisini de yapmıştır. İtalyan Barok ressam –aynı zamanda şair ve baskıcı– Salvatroe il Rosa’nın (1615-1673) hikâyesine (ballad of Salvator Rosa) dayanan bu şarkıda sanatçının haydutlarla karşılaşması yer alır:
“Bir gün yol üstünde benim Göklere verir revnakı
Karşıma çıktı bir herif Okuyarak şerefi maval
Dedi bana ben reh-zenim
Davranma ey zat-ı şerif Bakîsi elverir bana
Ben yine üstat kalırım
Göster nedir malik bana Yoktur ziyan benden yana
Bir kısmını ben alayım Her yerde ücret alırım
İlişmeyim ben de sana
Yine yoluna salayım Haydut da tel ehli imiş
Baş eğip verdi selâm
Dedim mâ-melekim musiki Bitti bizim alış veriş
Al hepsini olsun helâl Oldu hikâyem de tamam”

Ahmet Midhat’ın Stradella’yı hoşuna giden, topluma örnek olarak gösterebileceği değerli Batılı şahsiyetlerden saydığı anlaşılmaktadır. Hem Stradella’nın hikayesini öğrenmek, hem çevirinin üzerine telife yakın eklemeler yapan Ahmet Mithat’ın üretimlerinden biri ile tanışmak, hem de yazarımızın tadına doyum olmayan anlatım tarzını yudumlamak için güzel bir fırsat bu kitabı okumak. İtalya’da güzel gezintiler…