AHİYAN VE BACİYAN

CELALATTİN GÜNGÖR

Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubad'ın oğlu tarafından zehirlenip  vefatından sonra Türkmenler ve ahiler koruyucusuz kalmıştı , tahta geçen oğul II. Gıyaseddin Keyhüsrev etkisiz bir sultandı bütün işleri veziri Sadettin Köpek idare ediyor ve halka zulüm ediyor , Moğollarla birlikte hareket ediyordu.

  Anadolu bir taraftan yeni göçler , bir taraftan gelenlerin Anadolu'ya yerleşme uğraşları , Bizans ve Moğolların karışıklığı ile tam bir kaos halinde idi.

    Böylesine karışık bir durumda Fahreddin Razi, Ahmed Yesevi ve Şihabüddin Sühreverdi gibi büyük alimlerden ders alan Ahi Evran (1171-1262) Kırşehir'e yerleşir.Mütevazı tezgahında debbağlık yapıp, elinin emeği ile geçinen Ahi Evran, Türkistan'dan gelen esnaf teşekküllerini bir çatı altında toplar. Fütüvvetnamelerden faydalanarak teşkilatın esaslarını (bir nevi yönetmeliğini) yazar ki elbette İslam ahlakını esas alırlar. Bu arada hanımı (hocası Evhadüddin Kirmani'nin kızıdır) Fatma Bacı da kadınları yetiştirip "Baciyan" grubunu kurar.

 O yıllarda Anadolu'da sanat ve ticaret Rumlarla Ermeniler'den sorulur. Türkler sayıca çoktur ama yerleşik değillerdir konar göçer bir vaziyette arazi ve dağ başlarında genellikle hayvancılıkla uğraşıp  çobanlık yaptıkları için kasabalarda Hıristiyanlar öne çıkar. İşte Ahilik teşkilatı sayesinde Türkler "piyasada biz de varız" der, değişik sektörlerde söz sahibi olurlar. Günü çalışarak geçiren ahiler geceleri zaviyelerde toplanır eğitim faaliyetlerinde bulunurlar.

Ahiler memleket müdafaasınada seyirci kalmaz, gazalara katılırlar. Dünya haritasını alt üst eden Moğollara mevzi olurlar. Bu çapulcuların önünden kaçıp gelen müminlere kucak açarlar.

Moğollar, zorlu bir muharebeden sonra Kayseri'yi de (1243) ele geçirir, binlerce ahiyi kırarlar. Büyük veli Ahi Evran da Kırşehir'de sarı benizli katillere karşı çıkar işte bu hengamede şehit olur ama talebeleri mücadeleyi bırakmazlar.

Kısaca sulhta muallim, muharebede asker olan ahiler, sıkılan ve bunalan insanlara maddi ve manevi yardımda bulunurlar. Osmanlı Devletinin kuruluşuna kadar Anadolu'yu, dini ve milli birlik içinde tutmayı başarırlar.

Ahiyan ve Baciyan teşkilatları Söğüt civarında yeni temelleri atılan Osmanlının kuruluşunda büyük bir rol oynarlar adeta Osmanlının temelini oluştururlar, tertemiz ve yeni bir beylik kuran Osman Bey'in emrine girerler, uçlara yerleşip zaviyeler açar, yöreye parça ve bölük gelen Türkmenleri düzenlerler. Zaten Osmanlılar zamanın kıymetini bildikleri, disiplinli bir hayat sürdükleri, istişare ettikleri ve adaletle hükmettikleri için aşiretten devlete ve İmparatorluğa  yürürler...

Orhan Gazi ve Murad-ı Hüdavendigar kendilerini ahilerden sayarken, vezirleri Alaeddin ve Çandarlı Kara Halil de ahidirler. Ahiler hem alim, kadı olarak ilim sahasında, hem de vali, komutan olarak idari ve askeri alanda hizmet verirler. Daima devletin yanında olan ahiler, Bursa'yı "Düzmece Mustafa"nın hücumundan korur, Ankara'yı Sultan Murad'a teslim ederler. İşte bu yüzden 1. Murad Han kendisinden "Ahi Murad" diye bahseder...

  Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda, Türk unsurla­rın ne türden fedakarlıklar yaptıkları ve nasıl insanüs­tü bir gayret sarfettikleri, bu­günden bakılınca daha da netlik kazanıyor. Adeta " başlarını koltuklarına alarak'' Anadolu'nun yeniden İslamlaşması ve Türkleşmesi için çaba sarfeden pek çok Teşkilâtın içinde biri var ki, bir yönüyle benzerlerinden kesin olarak ayrıdır,Ahi Evran hazretlerinin hanımı  Fatma Bacı kadınları yetiştirip "Baciyan" grubunu kurar,tasav­vuf ehli bir kadının önderliğinde kurulan bu kadın Teşkilâtı, özellikle İslamlaştır­ma çalışmalarına aktif olarak katılması ve asker Teşkilâtında kilit roller üstlen­mesiyle, modern anlamda bir ''sivil inisiyatif örgütünün'' belki de en sağlam ör­neklerinden birini teşkil eder.

    şıkpaşazâde, Osmanlı Devleti'nin ku­ruluşunda rolleri olan dört taifeden bah­sederken, “... bu Rûm'da dört taife vardır: Kim misafirler içinde anılır biri Gaziyân-ı Rûm ve biri Abdalân-ı Rûm ve biri Bâcıyân-ı Rûm ve biri Ahiyân-ı Rûm...” şeklinde sıralamış, üçüncü sırada Anadolu Bacıları Teşkilâtından bahsetmiştir.

   Anadolu kadınları birliği Ahilerin kadınlar kolu olarak yetim, kimsesiz genç kızları himayesine almış, onların eğitimlerinde, ev bark sahibi olmalarından, sorumlu olmuşlardır. Bunun dışında kimsesi kalmayan ihtiyar kadınların bakımı, genç kızların evlendirilmesi gibi birtakım sosyal hizmetlerde bulunmuşlar, maddî sıkıntıda olanlara yardım etmişlerdir.

  Ahi zaviyesinde gelen konuklara yemek hazırlamada, savaş zamanlarında ordunun ihtiyacı olan elbise ve savaş malzemelerinin bakımında ve onarımında yardımcı olmuşlardır. Anadolu kadınları teşkilatı, üyelerine şu telkinde bulunurlardı. “İşine, aşına, eşine sahip ol.” Bu söz ahi kadın teşkilatının ana ilkesi olmuştur. İşine sahip ol; yani bilge ve becerikli ol ki, evinin düzenini koruyabilesin. Tasarruf et, fazla savurgan olma ki, ocağın devamlı tütsün. Eşine sahip ol ki, evine bağlı kalsın.

  Anadolu kadınları sosyal yardımlar yanında ekonomiye önemli katlı sağlayan çeşitli el sanatlarında uğraşı vermişlerdir. Çadırcılık, keçecilik, halı, nakışçılık, örgücülük, kilim dokumacılık, oya dantelcilik ve kumaş imalinde ve bunlardan elbise yapılmasında faaliyet göstermişlerdir.

   Anadolu’da tesis edilen ve sayıları binlerle ifade edilen bu zaviyelerin kurucuları arasında Bacı Ana, Sağrı Hatun, Savma Hatun gibi kadın adlarına rastlanılmaktadır.

  İbni Batuda da eserinde sık sık Anadolu kadınlarından sözeder. Anadolu’da Ahilik Teşkilatı yanında çok güçlü bir Anadolu Kadınlar birliğinin mevcudiyetinden bahseder.

Türk tarihine bakıldığına kadınların her dönemde içtimaî ve siyasi mevkileri açısından önemli bir konumda oldukla­rı görülmektedir. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar ve Oğuzlar'da hükümdar eşle­ri de hakanlar gibi soylu bir boydan se­çilirlerdi. Kağanların yanında kendilerine daha sonra hatun ünvanı verilmek sure­tiyle her konuda söz sahihi idiler.Aralarında devlet siyasetine yön verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olarak devleti idare eden hatunlar vardı. İbn Batuta'nın verdiği bilgiler.Danişmendnâme, Dede Korkut ve Menakıbnâme gi­bi eserlerde, Anadolu'da kadınların çok önemli siyasi, askeri ve sosyal faaliyetler­de bulunduğuna dair öneklerle dolu­dur.

   şıkpaşazâde, verdiği az bilgi içerisin­de Hacı Bektaş'ın Bacılara yakınlığından ve bunların ileri gelenlerinden olduğu anlaşılan Hatun Ana 'ya bağlılığından da söz etmektedir. Bu arada Hacı Bektaş'ın gizli ilim ve kerametlerini bu Hatun Ana'ya gösterdiğini, nesi varsa ona ema­net ettiğini bildirmektedir.    

  Anadolu Kadınlar Birliği, dünyada kurulan ilk kadınlar teşkilatı unvanını korumaktadır.

  Birçok batılı araştırmacı, tarihin o dönemlerinde Anadolu'daki kadınların bir araya gelerek, bugünkü anlamda bir sivil toplum örgütü kurmalarını hayretle karşılamışlardır. Alman araştırmacı Franz Taeshner de bunlardan birisidir. Kendisi, Ahilik örgütü ile aynı dönemde kurulmuş olan bu teşkilâtın varlığına inanamaz. Çünkü o çağlarda Türk kadınının böyle bir sivil toplum örgütünü kuracak kadar bilinçlenmiş olduğuna akıl erdiremez!

  Zira Bâcıyân-­ı Rûm, Anadolu'da faaliyet gösterirken o dönem Avrupa'sının, kadınlarını engizis­yon mahkemelerinde susturmayı marifet zannetmesi de ayrıca dikkate şayandır...