Cuma hutbesi 26 Nisan 2024 tarihli metin takip edilmeye başladı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan metinde her hafta İslami ve insani değerlere odaklanılıyor. Bugünün Cuma hutbesi konusu nedir? 26 Nisan Cuma hutbesi Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından resmi internet sitesinde yayınlandı. Bu haftanın Cuma hutbesi konusu nedir? sorusu merak konusu oldu. Vatandaşlar 26 Nisan Cuma Hutbesi oku! şeklinde araştırmalar yapmaya başladı. Peki, Bugünkü Cuma hutbesi konusu nedir? Cuma hutbesi yayınlandı mı? 26 Nisan Cuma hutbesi konusu nedir? Bu hafta Cuma hutbesinde ne anlatılacak?
MUHTEREM MÜSLÜMANLAR!
Bu hayatta her birimiz farklı iş ve görevlerle iştigal etmekteyiz. Kimimiz memur, kimimiz amiriz; kimimiz işçi, kimimiz işvereniz. Allah katında bizi değerli kılan, ne mesleğimizdir ne de konumumuzdur. Bizi değerli kılan; imanımız ve ibadetlerimizdir. Sorumluluk bilincine sahip güzel ahlaklı bir kişi olmamızdır.
AZİZ MÜMİNLER!
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah, hanginizin işini daha güzel yapacağını sınamak için ölümü de hayatı da yaratandır…”1 Ayet-i kerimede ifade edildiği üzere, müminde bulunması gereken hasletlerden biri de işini en güzel şekilde yapmasıdır. Zira İslam’ın bize öğrettiği bir iş ahlakı vardır. Bu ahlakın özünde doğruluk ve dürüstlük, güven ve sadakat, helal ve haram duyarlılığı vardır. Bu ahlakın özünde hak etmediğini almamak, kul ve kamu hakkına riayet etmek vardır. Bu ahlakın özünde ülkemizi her alanda daha güçlü kılmak, milletimizin huzuruna, mutluluk ve refahına katkı sunmak vardır. Bu ahlakın özünde ilmi, bilim ve teknolojiyi insanlığın hayrına kullanmak, adalet ve iyiliği hâkim kılmak, zulüm ve kötülüğe engel olmak vardır.
KIYMETLİ MÜSLÜMANLAR!
Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadislerinde “Allah Teâlâ, işinizi en güzel şekilde yapmanızdan hoşnut olur.”2 buyurmaktadır. Bu hadis-i şerife gönülden bağlı kalmalı, işimizin hakkını vermek için çaba göstermeliyiz. Helal rızık kazanmak için emek sarf etmeliyiz. Alın terini kutsal bilmeliyiz. İşimizi, bize verilmiş bir emanet olarak görmeliyiz. Rızkımızı kazandığımız işyerinin eşya ve malzemelerine zarar vermemeliyiz. İşyerinin imkânlarını şahsi menfaatlerimiz için kullanmamalıyız.
DEĞERLİ MÜMİNLER!
Yüce dinimiz İslam’da sadece işin ve işçinin değil, işverenin de bir ahlakı vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), “İşçiye, ücretini teri kurumadan önce verin.” 3 buyurmaktadır. Eğer işveren isek bu hadisi kendimize şiar edinip işçinin ücretini tam ve vaktinde ödemeliyiz. Onu sosyal güvenceden mahrum bırakmamalıyız. İş güvenliğine hassasiyet göstermeli, işçinin sağlığını kendi sağlığımız bilmeliyiz. İşçinin canına zarar verecek her türlü tutum ve davranıştan sakınmalıyız. Ona dinlenme ve ibadetlerini yerine getirme fırsatı sağlamalıyız.
AZİZ MÜSLÜMANLAR!
İslam’a göre kamuda görev yapmanın da bir ahlakı vardır. Her şeyden önce kamu hakkının topyekûn bir milletin hakkı olduğunu bilmeliyiz. İster memur isterse amir olalım, görev ve sorumluluğumuzu hakkıyla yerine getirmeliyiz. Devletimize sadakatle bağlı kalmalı, milletimize nezaket ve güler yüzle hizmet etmeliyiz. Adaleti titizlikle ayakta tutmalı, doğruluktan, iyilikten, hak ve hakikatten ayrılmamalıyız. Yüce Rabbimizin, “Kim emanete, devlet malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir.”4 uyarısını asla unutmamalıyız.
KIYMETLİ MÜMİNLER!
Yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz ve karşılığını eksiksiz göreceğimiz ebedi bir ahiret hayatı var. Öyleyse iş ve çalışma hayatımızda hesap verilebilir adımlar atalım. Ne aldatan ne de aldatılan olalım. Helalinden kazanalım, helale harcayalım. Kul ve kamu hakkından sakınalım. Boğazımızdan haram bir lokmanın geçmemesine özen gösterelim. Unutmayalım ki, kendimiz ve ailemizin ihtiyaçlarını helal ve meşru yollardan temin etmek için çalışıp çaba göstermek de ibadettir. Hutbemi Yüce Rabbimizin şu müjdesiyle bitiriyorum: “İman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlar bilsinler ki biz, güzel iş yapanların ecrini asla zayi etmeyiz.” 5
1 Mülk, 67/2.
2 Beyhakî, Şüabü’l-îmân, 4/334.
3 İbn Mâce, Rühûn,4.
4 Âl-i İmrân, 3/161.
5 Kehf, 18/30. ( HABER MERKEZİ)